Page 20 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 20

tarih çevresi

1892 yılında Afkanistan, Cürcan’da bulduğu müellifi bilinmeyen Hudud el-Alam Min el-Maşrik ila
el-Mağrip isimli eserde:

    “Oğuzların hiçbir şehirleri yoktur. Onlar, keçeden çadırları olan kalabalık bir halktır” ne var ki,
birkaç sayfa sonra aynı müellif, ilk yazdıklarının tekzip edercesine şöyle demektedir.: “Oğuzların Süt-
kent adında bir şehirleri var ki, bu şehirde barişçı Türkler yaşamakta ve bunlardan pek çoğu İslamı
kabul etmişlerdir. Sabrancar şehri ise gayet zengin bir şehir olup, burası Oğuz tüccarlarının ikamet-
gahıdır” ve nihayet “Oğuzların hakanı kışları Dehi Nahu’da geçirirler” (Tolstov 34-35).

     Bu bilgilerden Oğuzların bir kısmının yerleşik tüccar ve zanaatkar olduğu, bir kısmının ise şe-
hirlerin çevresinde tarım yaptığını, bir kısmının ise sürüleriyle belki de şehirler çevresinde kışlamakla
birlikte daha sonra yaylalara çıktığını düşünebiliriz. Hayvancılıkla uğraşan göçebelerin gıda madde-
si yoğurt, kurut, et ve ayrandan ibarettir. Göçebe Oğuzların daimi meskenlerden oluşan kışlakları
vardı. Bunlar zaman içinde gütme hayvancılıkla birleşerek zirai merkezler haline gelmiştir. Oğuzların
Horasan ve Maveraünnehir pazarlarına getirdikleri ve Türki olarak isimlendirilen Karaman koyunları
çok iridir ve yağ deposu kuyrukları yerde sürünmektedir. Göçebe Türkler atı bol süt vermesi, et ve yağ
bakımından zengin olması nedeniyle inek etine tercih ediyorlardı. Türkler avlanmayı ve yabani hay-
van etini severlerdi ayrıca balıkçılık konusunda da becerikliydiler. Muhtemelen Hazar Denizinin doğu
kıyılarında pelikan ve şahinle av yaparlardı. Oğuzların Aral Gölü kıyısında ve Amu Derya deltasında
geçici konaklama yerlerinde balıkçılık yaparlar ve bunları Horezm ve diğer pazarlara götürürlerdi,
İdrisi, balığın yerli halkın esas gıdası olduğunu belirtir. Özellikle fakir Türkmen ve Oğuzlar arasında
avcılık büyük önem taşıyordu. Mes’udiye dayanarak, X.-XI. Yüzyılda “Türk dilli bozkır halkların al-
adoğan ve karga yediklerini ve onların avdan başka meşguliyetleri olmadığını belirtiyor”. Fahrü’d-din
Merverudi, yerleşik hayatı benimsemiş Türklerin bahçe, bostan kurduklarını ve bağcılık yaptıklarını
yazar. Yerleşik (çatak) olanlar hayvancılıkla da bağlarını kesmemiş, büyükbaş hayvan ve kısıtlı sayıda
da olda binek hayvanı beslerlerdi. Divan-ı Lügat’üt Türkte, Kaşgarlı bazı yiyeceklerin özellikle Oğuz-
ca karşılıklarını vermiştir. Bunlar: darı (tarığ), kaba yonca (yurinca), susam (yag aguri), buğday (aşlık),
elma (alma), havuçtur (keşur). (Agacanov 129-142).

     Çelişik bilgiler ancak arkeolojik araştırmaların yardımıyla kesinlik kazanabilirdi.29 Gerçekten de
19. Yüzyılda Rus Oğuz yabgularının karargahı olan arkeologları Sır Derya Oğuz çevresinde arkeolo-
jik araştırmalar gerçekleştirdiler.

    1867 yılında F. Lehr, Sır Derya’nın ağzına yakın konumdaki Can [Cend] Kentin 10.-11. Yüzyılda
Oğuz yabgularının karargahı olduğunu belirledi. Bugün Yangi Kent [: Yeni Şehir] olarak bilinmektedir
(Tolstov 36). Bataklık ve fundalık bir arazide kurulmuş bulunan kent, 7-8 m yükseklikte surlarla ko-
runan 375x225 m boyutlarında, beş cadde ile ev ve mahalleleri ayıran sokaklara sahiptir. “Sır Derya
aşağı ve kısmen orta yatağında derinlik 6-12 m arasında değişmektedir; genişlik de 600-700 m’dir.
Irmak gemiciliğe müsaittir. X. Yüzyılda, ırmağın ağzına yakın yerdeki… Yengi Kent’e gemilerle tahıl
götürüldüğünü biliyoruz” (Sümer 63) (Agacanov 201). Bulunan keramiklerden kentin tarihi 1. Yüzyıla
uzanmaktadır (Tolstov 40-41). Ayrıca daha geç dönemlere ait keramiklerden kentin Harezm’le iktisadi
ve kültürel ilişki içinde bulunduğunun hatta bir kısım Harezmlinin burada yaşamış olduğunu kanıtlamak-
tadır (Tolstov 51). Bazı yerli Andronova devri özelliklerine rastlanmakla birlikte asıl olarak Jeti-Asar30

                                               20
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25