Page 11 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 11
tarih çevresi
olarak da nüfus yoğunluğu çok düşüktür ve şehirlerin sayısı görece çok azdır. Aslında sosyal coğrafyayı
yaratan iklim onu yaratan ise fiziki coğrafyasıdır. Yaşamaya pek elverişli olmayan bu coğrafyada
doğuya gidildikçe Mongoloid, batıda ise Aryan ırkın genetik özellikleri öne çıkan melez insan toplu-
luklarından oluşan göçebeler yaşar. Doğası gereği göçerler hayvanlarıyla birlikte adeta sembiyotik
yaşamlar sürdürürler. Göçebe topluluklar, ekonomik olarak verimli ve yerleştiği bölgeyle uyumlu ol-
mak için kuraklık, savaş, politik karışıklıklar gibi çok değişken çevre koşullarına uyum sağlamak
zorundadırlar (Frachetti, Benecke, Mar'yashev, & Doumani, 2010, s. 622)7. (Chaliand, 2001, s. 12),
“Ortak bir dili olmayan, çoğu yazı bilmeyen, bazı büyük dallara (Türkler, Moğollar, Mançular ve bun-
ları ataları) rağmen çok değişik etnik kökenlerden gelen ama kendilerinden önceki İskitlerde de olduğu
gibi -dinsel inançlar hariç- ortak bir strateji kültürüyle birleşmiş halklar”, tanımını yapar.
Öte yandan göçebe topluluklar yerleşik topluluklarla da bir üst düzeyde vaz geçilemez bir sem-
biyotik ilişki içindedirler. “Yerleşik topluluklar yalnızca artı ürün değil üretim için mekanizasyon,
dağıtımını sağlarlar. Yerleşik toplumların oldukça uzmanlaşmış iş gücü, takas ve ticaret becerileri
vardır. Aynı zamanda göçebe toplulukların bağımlılık sağlayabilecekleri ‘Köklü Gelenekler’ yaratır-
lar” (Khazanov, Nomads of the Eurasian Steppes in Historical Retrospective, 2003, s. 34). Göçebel-
erin etkin liderlerin komutası altına girdiklerinde ise aynı yerleşik topluluklar için yıkımlara neden
olmuşlardır. Göçerler zaman zamanda farklı etnik kökenli diğer göçerlerle birlikte yerleşik devletler
de kurma konusunda başarılı olmuşlardır. Ancak, yerleşiklerle, göçebe topluluklar arasındaki çelişki
ve gerilim hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bakarsınız bir başka göçebe grup, kendileriyle akraba bir
devleti yerle bir etmesin.
Göçebe topluluklar olarak isimlendirdiğimiz topluluklar, tarafsız yaklaşamayan birinin gözünde
“barbar”, vahşi, saldırgan, acımasız, yağmacı gibi olumsuz sıfatlarla birlikte canlandırılmasına neden
olmaktadır. Yerleşiklerin tarım alanlarıyla, göçebelerin meraları çakışmaya başladığında her zaman
sürtüşme ve çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Genellikle göçebelerin tarihleri tek yanlı
olarak yerleşik topluluklar tarafından yazılmışlardır.8 Gerçekte göçebe topluklar günümüzden 5.000
yıl önce, Asya’da gıda ve metal teknolojilerinin gelişmesinde ve yaygınlaşmasında aracı olmuşlardır.
Yakın zamanlarda Orta Asya’da çeşitli kültür alanlarında kurgan ve yerleşmelerde yapılan arkeolo-
jik araştırmalar göçebe topluluklarla ilgili oldukça şaşırtıcı sonuçlar vermeye başlamıştır. Özellikle
kazılar sonrasında gerçekleştirilen arkeo-botoni çalışmaları (Spengler III, Miller, Neef, & Tourtel-
lotte, 2017) göçebe olarak isimlendirilen toplulukların genelde yarı yerleşik-yarı göçebe olduklarını
kanıtlamaktadır (Ananyevskaya, ve diğerleri, 2017) (Frachetti M. D., Archeology and Participation
across Inner Asia's Frontiers, 2014) (Spengler III, Agriculture in the Central Asian Bronze Age, 2015)
(Doumani, Franchetti, Beardmore, Schmaus, & Spengler III, 2015) (Matuzeviciute, ve diğerleri, 2015)
(Spengler III, Miller, Neef, & Tourtellotte, 2017) (Frachetti, Benecke, Mar'yashev, & Doumani, 2010)
(Frachetti & Mar'yashev, Long Term Occupation and Seasonal Settlement of Eastern Eurasian Pasto-
ralist at Begash, Kazakhstan, 2007).
Orta Asya göçebe düzeni Çarlık Rusya’sının daha sonrada SSCB’nin göçebe topluluklara büyük
bedeller ödetmek pahasına ancak 20. yüzyılda sona erdirilmiştir (Khazanov, Nomads of the Eurasian
Steppes in Historical Retrospective, 2003). Her şeye karşın bugün hala Özbekistan ve Türkmenistan’da
göçerlik oldukça yaygındır.
11