Page 10 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 10

tarih çevresi

Sanırım kıyafetiyle hafiften dalga geçtiler. Onuruna verilen şölende İmam Macaffak ve Salar-ı Buzgan
Ebulkasım’la konuştu. Ona ikram edilen acıbadem (!) kurabiyesini yerken, “Bu katmaç nefis olmuş,
ama içinde sarmısağı eksik”, diye teşekkür etti (İbn at-Athir XII). Etrafındakiler, edepli edepli gülüm-
sediler. Ertesi gün Kadı Sait’in tepeden bakan kinayeli sözlerine, “Biz Selçuklular buralarda yeni ve
yabancıyız, Tacik (İranlı) geleneklerini pek bilmeyiz” diye karşılık verdi…

     Öte yandan İbn Battuta, Seyahatnamede kuzey yolunu izleyen Kırım Tatarlarının anlattığı bölüm-
de (Battuta 313):

     …Tatlı yemek, onlar nezdinde ayıp karşılanır! Ramazan ayı içinde Sultan Uzbek’in huz-
urunda bulunuyordum. Sık sık yenmekte olan kısrak ve koyun eti vardı sofrada. Ayrıca “rişta” (: erişte)
denilen ve şehriyeye benzeyen; piştikten sonra sütle karıştırılan bir çorba da hazırlanmıştı. O gece ark-
adaşlarımın yaptıkları tatlıdan bir tabak sundum sultana. Sultan sadece parmağıyla dokunup tatmakla
yetindi, bir daha elini sürmedi! Tülük Tümur’un anlattığına göre sultan bir gün çocuk ve torunlarının
sayısı kırkı bulan saygın bir kapıkuluna şöyle demiş: O gece arkadaşlarımın yaptıkları tatlıdan bir
tabak sundum sultana. Sultan sadece parmağıyla dokunup tatmakla yetindi, bir daha elini sürmedi!
Tülük Tümur’un anlattığına göre sultan bir gün çocuk ve torunlarının sayısı kırkı bulan saygın bir
kapıkuluna şöyle demiş: “Bu tatlıyı yersen cümlenizi azat ederim!” Ama adam şu cevabı vermiş: “Beni
öldürsen de yemem!”

      İbn Battuta daha sonra Hindistan’a ulaştığı sırada Dihli’de [Delhi] daha yaşını doldurmamış kızı
nı kaybeder. Cenaze töreni sonrası konakladığı yere saraydan gönderilen yiyecekleri anlatırken,
“Gelen yiyecek o kadar çoktu ki hem benim evim hem de arkadaşların evleri yemekle dolmuştu.
Dostlarımın tümü ve epey fukara bu yemeklerden tattıkları, karınlarını doyurdukları halde yuvarlak
ekmekler, tatlılar ve hoş sebzeler artmıştı. Bunlar da günlerce yenildi. Bu işlerin tümü hükümdarın em-
riyle gerçekleştiriliyordu”. (Battuta 490) Burada anlatılan sultan Türk asıllı Tuğlukoğlu Muhammed
Şahtır. Aynı dönemden iki farklı Türk hükümdarın tatlıya karşı birbirinin tümüyle zıt iki yaklaşım
görmekteyiz. Uzbek Han Kuzey Türküdür, Muhammed Şah ise Güney. Türkler geçmişte üç önemli
yerleşik kültür alanının etkisinde kalmışlardır. Bunlar sırasıyla Çin, İran ve Bizans kültür alanlarıdır.
Başlangıçta Orta Asya’da göçebe topluluklardan oluşan Türkler özellikle Çin-İran, devamında Anado-
lu’ya ulaştıklarında ise İran-Bizans etkisine açık olacaklardır. İşte bizim bugün Türk Anadolu olarak
isimlendirebileceğimiz mutfak bu kültürel etkiler altında gelişmiş sinkretik bir mutfaktır ve bu özelliği
nedeniyle zengindir, önemlidir.

     GÖÇEBE KÜLTÜRLERİ

     Türklerin gıdaları, adetleri birbirine benzer. Bunun için sadece kendilerine benzemişler, diğer mil
letlere benzememişler6 İnceleyeceğimiz kültür alanı batısında Hazar Denizi, Aral Gölü ve Basra Kör-
fezi arasında yaşamış İran devletleri (Hint-Avrupa dil grubu), doğusunda Orta Asya’yı denizlerden
ayıran Çin (Çin-Tibet dil grubu), kuzeyinde Sibirya ve güneyinde Himalaya Dağları ile tanımlanmış
Tanrı Dağları dışında uçsuz bucaksız bozkır ve çöllerden (Karakum, Kızılkum ve Taklamakan) oluşur.
Genelde su kaynaklarının kısıtlılığı ve iklimi nedeniyle tarıma elverişli değildir. Bunun doğal sonucu

                                               10
   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15