Page 61 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 61

tarih çevresi

	 Tarihin geçmişten günümüze uzanan baş döndürücü serüveni içinde, göçlerin gerek oluşu-
munu sağlayan etkenler, gerek oluşum biçimleri ve gerekse sonuçları açısından büyük değişimler
geçirdiğine tanık olunmaktadır. Bireyin doğrudan doğruya ilişki içinde olduğu devlet, siyasal iktidar;
toplum ve egemenlik kavramının kaynağı ve niteliği gibi konu ve kavramlarda değişmeler olduğun-
dan, bireysel hakların da tarihsel süreç içinde değişimine tanık olunur. Temel hak ve özgürlükler bu
nedenle, değişik zamanların kendine özgü koşulları içinde irdelenebilir. Bu genel kural; her bir tarihsel
olayı, kendi döneminin koşulları içinde irdelemek gibi bir zorunluluğu da yanında getirir. Tarihin bin-
lerce yıllık geçmişi içinde, kimi dönemlerde bu hakların varlığından bile söz etmek olanaklı değildir.
Ancak, insanlık tarihi ilerledikçe, bu kavramlara karşı duyarlılıklar da gelişmiş; yeni hakların tanımı
yapılarak; bunlar, vazgeçilemez haklar arasında irdelenir olmuştur. Örneğin; 18. Yüzyıl’da tanık olu-
nan Aydınlanma Dönemi, yarattığı değerler dizgesi içinde; özgürlük, yurttaşlık; ulus, ulusal egemenlik
gibi kavramları yoğun biçimde öne çıkarmıştır. Dolayısıyla bu kavramlar önem kazandıkça, tarihi
belirleyen temel dinamikler arasına bu kavramlar da girmiştir. Bu kavramlar karşısında devletin işlevi
ve bireyin konumu yeniden tanımlandıkça; bireyin ya da topluluğun, devlet ve erk sahibi ile ilişkisi
de yeniden tanımlanmıştır. Bireyin ya da bir siyasal topluluğun, erk sahibinden istek ve beklentile-
rinde de değişmeler olmuş; sorumluluklar ve görevler yeniden tanımlanmıştır. Her biri binlerce yıllık
gelenekler üzerine oturmuş tarım imparatorluklarının yerini, bu ve bunu izleyen yüzyıllarda ulus dev-
letler almaya başlamıştır. Ulus devlet ise; kurulduğu coğrafya üzerinde yaşayan insanları etnik, dinsel;
mezhepsel ve kültürel niteliklerine bakarak, yeniden tanımlama yoluna gitmiştir. Bu algıda devlet, kes-
in sınırlar içinde, ulus gerçeğine dayanan yurt algısı üzerinde varlık bulmuştur Bu kavramların yüksel-
en değer olarak ortaya çıktığı dönemlerde, göçleri gerekli kılan etkenler de önemli ölçüde değişikliğe
uğramıştır. “Yurt”, artık kesin olarak sınırları belli olan ve yüceltilen, ulus kimliğiyle örtüşen ve an-
lamlandırılan bir anlam kazanmıştır. Tebaanın yerini yurttaş; kulun yerini birey kavramları almaya
başlamıştır. Erk sahibi kişi ve kurumlar yeniden tanımlanarak; yeni erk kullanım araçları ve dizgeleri
ortaya konulmuştur.

	 Ulus ve ulusal devlet olgusu, devletin sınırlarında ve devleti oluşturan bireylerin niteliklerinde
daha kesin kurallar oluşturma yoluna gitmiştir. Bu olgu; ulusal sınırlar içinde kalan coğrafyayı, yurt
toprakları olarak nitelendirirken, bu sınırlar içinde yaşayan insanlarda ulus kimliğini güçlendirecek or-
tak özellikler, nitelikler ve bağlar arayışına da yönelen siyaset anlayışını yaratmıştır. Bu katı ayırıma ve
belirginleşen kurallar dizgesine göre, göçlerin genel niteliklerinde de değişmelere tanıklık edilmiştir.

	 Yurt olgusu keskin bir algı üzerine oturdukça ve sınırlar kavramı da bu olguyu pekiştiren bir
nitelik aldıkça; kişi ve grupların daha sıkı korunan sınırları aşarak, başka coğrafyalara geçişlerini zor-
laştıracak etkenler ve uygulamalar da kendini göstermiştir. Bu gelişme; özellikle mülteci kavramını
gündeme getirmiştir. Öyle ya da böyle; göçleri sınır olgusu dikkate alındığında iki ana kategoride
değerlendirmek olanaklı olmuştur: Bunlardan birisi, bir ülkenin kendi sınırları içerisinde yapılan yer
değiştirme olayıdır. Göç, bir ülkenin sınırları içinde başlıyor ve yine o ülkenin başka bir coğrafyasına
yönelişle sonuçlandığında; bu göç türü “iç göç” olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, diğer bir göç
türü de sınır ötesi göçtür.

                                               60
   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66