Page 55 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 55

tarih çevresi

	 Çünkü milletten aldığı güçle oradadır ve Mustafa Kemal Atatürk çıkıp “ulusun karşısında
hesap vermek istiyorum ben” dedi. Ve olayı anlatırken bütünüyle millet eksenli gitti ve adım adım tabi
ki kendi bakış tarzında, döneminin siyasi koşullarında düşünerek, -hani Nutuk’a eleştiriler de getirebil-
irsiniz bende eleştiri getirebilirim ama şuna anlatmaya çalışıyorum- hiçbir zorunluk yokken Mustafa
Kemal milletin karşına geçip: “Ben milletime hesap vermek istiyorum” dedi ve o uzun konuşmayı
yaptı. 1919 yılının koşullarında, memleketin genel durum ve görünüşünden

	 hareket etti ve ardından 1923’de Cumhuriyet’in nasıl ilan edildiğini önce tabi ki ilk basım için
söyleyelim, ilk kademe 23 Nisan 1920’de TBMM’nin kuruluşuna kadar geçen Kuvayı Milliye Dönemi
dediğimiz o dönemin sonrasında düzenli orduya geçildi. Sonra olacak biliyorsunuz ama o dönemi ele
aldı. Ardından 1927 yılına kadar geçen olayları, dünya olaylarını ve o dönemin çok tartışılan ulusal
siyaset mi, işte evrensel siyaset mi, bir dünya devleti kurulmalı mı, kurulabilir mi, kurulursa nasıl olur?
Bu noktaya kadar ayrıntılı noktalara gelerek Mustafa Kemal milletiyle düşüncelerini paylaştı. Tabi
Nutuk’u uzun uzadıya anlatacak değilim, ama 19 Mayıs 1919 da Samsuna çıktı, vaziyeti manzara
umumiye deyip, Anadolu’nun genel bir görüntüsünü çizdikten sonra kararını verir. O görüntü de
şu var: Mondros imzalanmış Ege Bölgesinde işgaller başlamış tabi haksız işgaller, Bursa’ya doğru
yayılıyor. Güneyde Kuşadası’ndan itibaren İtalya işgali söz konusu. Antalya’ya kadar Konya’ya kadar
uzanan daha sonra, işgaller, ayaklanmalar, kışkırtmalar.

	 Daha doğuya gittiğinizde Fransız işgali ve Ermenilerle işbirliği yapmış olan Fransa ve daha
da doğuya gittiğinizde Ermeni tehditçiler; ilk askeri hareket biliyorsunuz Ermenilere karşı olacaktır.
Ve Gümrü Antlaşması ile sonuçlanacaktır ve de Karadeniz’de Pontus Rum Devleti kurma çabaları ve
dolayısıyla Türkler Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi Anadolu’da kuşatılmış vaziyette. Başkentlere
baktığımız zaman, tabi ki antlaşma içinde antlaşmalar, hesaplar içinde hesaplar dönüyor ve örneğin
Loyd George gibi o dönemin çok önde gelen siyasetçilerinden biri, Anadolu’nun bu görüntüsüne ba-
karak şunu söylüyor: “Türklerin Anadolu’da kalmasına izin verecek miyiz?” Gittiği her yerde düşmanı
olan Fransa başkanı bas bas bağırıyor; “neden hâlâ küçük Asya’da Türklere yaşam hakkı tanıyoruz.”
Bir Türk sultanlığının kurulmasına izin vermişler ben buna şöyle diyorum Konya, Kayseri ve Ankara
üçgeni. Yani Haymana Ovası, o bölgede izin verecekler güya.

	 Doğu Trakya Yunanistan’ın olacak ve İstanbul ve çevresi İngilizlerin kontrolü altında olacak
ve sözüm ona bu sözünü ettiğim coğrafyada bu ortamda Türkler yaşayabilecekmiş gibi Fransız başkanı
buna bile razı değil. Onları diyor “geldikleri yere Çin Seddi'nin gölgelerine kadar kovalamalıyız”
diyor. Ve böyle bir ortamda aydınlar bürokratlar ne yapacağını şaşırmış halde. Büyük bir vahim, iç
karışıklık, kargaşa. Bunları anlattıktan sonra Mustafa Kemal’in kesin olarak iradesini ortaya koyması,
Amerikan mandacılığını reddedişi, bölgesel kurtuluş çareleri çok olumlu, milletin kendi iç dünyasında
var olan ruhunu gösteriyor; ama yetersiz demesi ve ardından da tek bir kurtuluş yolu var: o da koşulsuz
şartsız ulusal egemenliğe dayanan bağımsız yeni bir Türk devletidir. Değerli arkadaşlarım burada çok
önemli bir nokta var ki iki kavramın öne çıktığını görüyoruz. Bunlardan bir tanesi tam bağımsızlık
öteki de ulusal egemenliktir.

                                               54
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60