Page 46 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 46

tarih çevresi

	 Bunlar bilinmedik şeyler elbette değildi. Ancak, her zaman geleceğe dönük umutlar olmak-
la birlikte; yine de gelecek hep ürküntüleri de içinde barındırıyordu. İnsan denilen varlıkta, ümit ve
ürküntü yan yana iki sadık kardeş gibilerdi. Biri yükselirken öteki bir parça düşüşe geçiyor; biri düşüşe
geçtiğinde öteki canlanıp kabarıyor; derken bu kez yükselen düşüşe, düşüşü yaşayan yeniden yük-
selişe dönüşebiliyordu. Yaşam denilen şey zaten gelgitlerle örülmüş bir tuhaf örüntü değil miydi? Her
şey bunun içinde dönüyor; birinin felaketi ötekinin canlanışına; birinin dilişi, başkasının yok oluşuna
pekâlâ neden olabiliyordu.

	 İşte onca savaş; didişme, karşılıklı kırımlar ve hep kan ve gözyaşları...
Bu işin sonu nereye gidecekti ki!Duyumlar, bir süre sonra başkalaşarak gerçekleşiyor; gerçekleşen her
şey, başka bir gelişmenin nedeni durumuna dönüşü veriyordu.

	 Bir süre sonra korktukları başlarına geldi. Öfkeyle bakan gözler, bir süre sonra silahlarını Türk
ailelerin üzerine çevirmeye başladılar. Gece baskınları oluyordu. Toplu biçimde mahalleler ve sokak-
lar basılıyor; yollar kesiliyor ve Yunanlı fanatik gruplar, ellerine geçirdikleri şeylerle Müslüman evler-
ine saldırıyorlardı. Kış günlerinde, pek çok Anadolulu firari çamurlar içinde yatıyorlarken, Türkler’in
kendi evlerinde hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını sürdürmelerini içleri almıyordu.

	 Kış ayları gittikçe etkisini göstermeye başlamıştı. Soğuklar kentlerin, kasabaların, köylerin
üzerine kara bir bulut gibi çöreklenmesiyle dertler, sıkıntılar daha da arttı. Yunan Hükümeti Kızıl-
haç’ın da yardımıyla bu perişan görüntülü insanlara yardımcı olmaya çalışsa da, hayır, buna olanak
yoktu… Göçmen ve mülteci durumuna düşmüş insanların çokluğu buna olanak vermiyordu. Salonlar,
okullar, kiliseler, metruk üzeri kapalı ne gibi bir hane varsa, neredeyse tümü mülteci doluydu. Rüzgar,
yağmur, derken kar; türlü tehlikeleri, hastalıkları, açlığı insanların üzerine acımasızca serpiştiriyor-
du. Sıkıntılar arttıkça, bu kez Müslüman ailelere yönelik saldırılar daha da artıyordu. Yunan polisi
ise bu tür saldırıları haber aldığında, önlenmesi için pek istekli davranmıyordu. Evlerini barklarını
Türkiye’de bıraktıktan sonra, kış aylarının en soğuk döneminde, evsiz barksız biçimde Yunanistan’ın
soğuğuyla boğuşuyorlardı. Açıkta kalan ve naylon örtüler altında, çamur yığınları içinde debelenen
insan manzaraları bolca Yunan gazetelerine ve resmi raporlarına yansıyordu...

	 Ancak hala Türkiye’de 350.000 Ortodoks’un kaldığı biliniyordu. Öte yandan, Yunani-
stan’lı Türkler’in de önemli bir kısmı evlerini aşırı baskılar nedeniyle boşaltmış ve liman kentlerine
yığılmışlardı. Onların da durumu Rum sığınmacılardan pek farklı değildi... Onlar da kıyı Yunani-
stan’daki kentlerde hizbe ordugâhlar kurmuş; sağlık olanaklarından yoksun, aç ve susuz, güvenlikten
yoksun biçimde bekleşiyorlardı 7.

7 Kemal Arı, Mübadele Gemileri, s.

                                    45
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51