Page 37 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 37

tarih çevresi

	 Ne kadar Karadenizli Rum Yunanistan’a gitmiş?” gibi bir soru yöneltmiş olması, son derece
dikkat çekici olduğu gibi, bugün bile, hangi resmi kaynaklarda, bu verilere ilişkin bilgilerin bulunabi-
leceği konusunda, kafalarda yanıtın net olmayışı, son derece üzücüdür. Hatta, bu veri eksikliği, o denli
geç dönemlere kadar geliyor ki, örneğin, son 20 yıldır Türkiye’nin aldığı ya da verdiği göçmen sayısını
sağlıklı olarak verebilecek bir kuruluşun adını bile söylemekte, büyük zorluklarla karşılaşılabiliy-
or. Hangi kurumun yetkisi, sorumluluğu nereye kadardır? Kim ya da kimler, hangi işle, ne kadar
uğraşıyorlar? Hatta üniversitelerde bile, bu işlerle uğraşanlar kimlerdir? Kimlerin araştırma sahasına
göç konusu girmektedir ve kim ya da kimler, göçün hangi boyutu üzerinde çalışıyorlar? Bunlara tam
ve doyurucu yanıtlar, bugün itibariyle verilemez. Sorumluluklar belli değildir; uzmanların hangi or-
tamlarda, hangi koşullarda çalışabildikleri bilinmemektedir; çalışanların da, ne büyük zorluklarla karşı
karşıya olduğunu, işin erbabı çok iyi bilmektedir.

	 Nitekim, birkaç kurumun bir araya gelerek, Türkiye’nin göç planlarının yapılmasının istendiği
bir çalışma sürecinde, göç konusundaki veriler açısından, gerçekten Türkiye’nin idari yaşamında son
derece önemli olan kurumların, bırakın sağlıklı verileri ellerinde bulundurmayı, birbirlerinin görev al-
anlarının ne olduğu konusunda bile düştükleri ayrışıklık, bu vahameti ortaya koymaktadır… Benim de
içinde yer aldığım, VIII. Bey Yıllık Kalkınma Planı çalışmaları çerçevesinde, devletin etkili ve yetkili
kurumlarından ve üniversitelerinden oluşan komisyonun çalışmaları sırasında, karşılaşılan keşmekeş,
bunun en önemli göstergesi olmuştur. Örneğin, mülteciler konusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü ile,
Jandarma Genel Komutanlığı arasında bir eşgüdüm sağlanabiliyor mu? Hangi kurum, hangi görev al-
anıyla ilgili, ne tür bilgileri derleyip toparlıyor? Resmi kurumlar bile, birbirlerinin görev alanlarını tam
tanımlayamazken, özellikle mülteciler konusunda, görev boşluklarının ortada olması, Türkiye’de idari
reform tartışmalarının aslında ne kadar gecikmiş bir konu olduğunu ister istemez düşünmeyi gerekli
kılıyor. Devletin niçin elinde sağlıklı veri bankası olmasın; niçin hükümetler, bu sağlıklı verilere dayalı
olarak, kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar yapıp, değişik zamanlarda karşılaşılan göç süreçlerine
yön vermesinler?

	 Bu anlatılanlar, bir anlamda, günümüz fotoğrafını anlamada son derece önemli ar-
gümanlardır. Günümüz Türkiye’sinin toplumsal yapısında görülen keşmekeşliğin temelinde,
sanırım bu tür sağlıksız yaklaşımların rolü vardır. Göçmen gruplarının, sosyal yapıya uyum
süreçleri incelenmemiştir; grup kimlikleri, siyasal tercihleri, toplumsal eğilimleri ele alın-
mamıştır; Türkiye’ye aktardıkları kültür unsurları, davranış kalıpları ne tür bir kaynaşma süreci
yaşamıştır; yerli kitlelerle ve başka göçmen guruplarla karşılaşmalar, karışmalar ve kaynaşma-
lar sonucunda, ne tür bir kültür sentezi, toplumsal davranış ve kimlik kalıpları ortaya çık-
mıştır; bu konular yeterince irdelenmemiştir. Bir anlamda, toplum mühendisliği konusunda,
Türk kültür dünyası yeterince veri ortaya koymamış, yönetenler, bu verilerden hareketle, yeni
planlamalar yapamamışlardır. Ortaya çıkan uyum sorunları toplumsal reflekslerin insafına
terkedilmiş, gelen göçmenler, piyasa koşullarına göre, kendi göbeklerini kendileri kesmek zo-
runda kalmışlardır. Bir anlamda, günümüz Türkiyesi’nin toplumsal, kültürel, siyasal ve ekono-
mik yapısı, eğilimleri yeterince irdelenmemiş, sonuçta, gelenekselliğiyle övünen, tekdüzeliğine
ve türdeşliğine ideolojik boyutuyla inanan bir kitle, kendini tanıma zahmetine katlanmamıştır.

                                               36
   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42