Page 36 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 36

tarih çevresi

	 3- Paranoya’dan Sermişliğe

	 Bunun yanı sıra, resmi devlet ideolojisinin de, cumhuriyet dönemi tarihçiliği üzerinde, old-
ukça uzun bir süre, olumsuz etkileri olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, toplumu oluşturan nü-
fus katmanlarından herhangi birisiyle uğraşma eğiliminde olan bir kişiye, devlet, uzunca bir zaman,
kuşkulu insan gözüyle bakmış, hele hele, sosyolojik içerikli yaklaşım yapanların, trajikomik bir biçim-
de genel olarak solcu oldukları kaygısı bile yaşanmıştır. Sosyolojinin sosyalizmi çağrıştırdığı (?!),
belli bir nüfus katmanını incelemenin, bir sınıf devriminin ön hazırlığı olduğu paranoyası, bilinç altına
yerleşmiştir. Resmi bir tutum olmamakla birlikte, demokrasi düzeyinin çok düşük olduğu dönemle-
rde, gerek akademik çevrelerden, gerekse genel kamuoyundan aydınların, bu tür aykırı tutumlarla
karşılaşması her zaman mümkün olmuştur. Bu genel paranoyanın söz konusu olduğu dönemlerde, göç
araştırmalarının, belli bir düzeye çıkamadığı, acı bir gerçek olarak tarihe kaydedilmelidir…

	 Yakın zamana değin, neden göçmenlerin, bir sivil toplum örgütü ya da kültür hareketi olarak
ortaya çıkıp, ortak göçmen kültürü ve bilinci yaratmada gecikmelerinin nedeni olarak, bir anlamda bu
paranoya yorumlanmalıdır. Dernek ya da vakıflar, hep bir kuşku yaratan olgular olarak görülmüş ve
yorumlanmıştır.

	 Bunun yanı sıra, kurumların Türkiye’de sistemden kaynaklanan genel çürümüşlüğü de, olum-
suz bir görüntü ortaya çıkmasında rol oynamıştır. İşlevi güdükleşmiş, etkinliği sıfırlanmış kimi kurum-
ların, genel anlamda ilgisiz ve bezgin tavırla bu tür konulara lakayt kalması da, ne yazık ki, hem kimi
verileri kayda geçmede, hem de araştırma yapanların önüne akla hayale gelmez engel çıkarmalarında
önemli bir etken olarak algılanmalıdır. Mübadele konusunda en azından desteği istenen bir resmi ku-
rumu temsil eden kişinin, mübadeleden kendisine söz edildiğinde, mübadele kavramını “müdahele”
olarak kullanması bir trajikomikliği belgelemesi yanında, bir bilgisizliği ve bilinçsizliği ortaya koy-
ması açısından son derece önemlidir. Geçmiş dönemlere ilişkin eleştiriler, büyük ölçüde anlaşılabilir
nedenlere dayandırılabilir; ama, günümüzde bile, geçmişte eleştirilen tavırların sürdürülüyor olması,
ilgisizlik ve sermişliğin günümüzde de devam ede gelmekte olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

	 Geçmişten günümüze açıkca söylemek gerekirse, bir yönden, daha doğrusu resmi anlayış
açısından, pek de bir şey değişmemiştir. Bulgaristan’dan 1950-1951 yıllarında gelen göçmenlerin
yarattığı büyük sorun çerçevesinde, rahmetli Ömer Lütfi Barkan’ın, neden bir iç kolonizasyon planı
olmadığını sorgulaması, pekela, şunca yıl sonra, bugün de yapılabilir. Türkiye’de bir yandan çok şey-
ler değişmiştir ama, bazı yönlerden de zihniyet aynıdır. Aslında konu, Türkiye’de, pek çok alanda
görülen sistemsizliğin genel bir uzantısı olmaktan öte bir şey değildir. Türkiye gibi bir ülke, neredeyse
300 yıldır yoğun göç olaylarına tanık oluyor, büyük kitleler, tarihsel süreç içinde, insanlık tarihinin
çok az tanık olduğu büyük göçleri yaşıyor ve, bugün bile devletin elinde bir veri bankası bulunmuyor.
Devletin, göç gibi altyapı konularına ilgisi son derece azdı; hatta engelleri bile vardı. Örneğin, devletin
en yetkili olması gereken kurumlarından birisinin, Pontusçuluk spekülasyonlarının ayyuka çıktığı bir
dönemde, ellerinde veri olmayışından dolayı, üstelik telefonla şahsıma ulaşıp, “Efendim, bu Pontusçu-
luk nedir?

                                              35
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41