Page 33 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 33

tarih çevresi

	 2- Araştırmaların Düzeyi

	 İlginç olan, Türkiye’de böylesine önemli bir olay üzerine yapılan araştırmaların son derece
yeni olması ve var olanların da, şimdilik bir başlangıç niteliği taşımasıdır. Neden nüfusunun nered-
eyse yüzde kırkı bir şekilde göçü ya da göçle ilgili sorunları yaşamış bir ülke olmakla birlikte Tür-
kiye’de göç konularını irdeleyen tarihsel, toplumsal, siyasal, kültürel, sosyal antropolojik, folklorik
v.b. araştırmalar hemen hemen hiç yapılmamıştır? Neden araştırıcılar bu konulara yeterli duyarlılığı
göstermemekte, neden araştırma kurumları ve üniversiteler böylesine önemli bir toplumsal olgunun
üzerinde durmamakta ve hatta neden, göçü ve göçün sorunlarını birebir yaşamış olan kitleler yaşamın
her alanında bu olguyu değişik yönleriyle –hatta nostaljik de olsa- belirgin bir duyarlılıkla canlı tutma,
gelecek kuşaklara deneyim ve birikimlerini aktarma sorumluluğunu yeterince duymamaktadırlar? An-
laşılmaz bir biçimde, gerek Türkiye’deki tarihçilik ve gerekse siyasal erk sahibi makamlar ve kişiler,
konuya son derece duyarsız ve ilgisiz kalmıştır.

	 Justin Mc Charty, Türkiye’deki bu ilgi eksikliğini, yeni devletin önceliklerine, tercihlerine ve
yaklaşımlarındaki köktenci değişmelere bağlamaktadır. Türkiye tarihinin son yüzeli yılı, batı toplum-
larıyla boğazlaşmakla geçtiğine ve sonuçta çağdaş Türkiye’yi kuran kadroların, köklü bir batıya yöneliş
stratejisi başlatarak, iki devlet ve toplum arasında var olan güvensizlikleri ve düşmanlıkları daha da
gündemde tutacak yaklaşımları sergilemek yerine, geçmişe bir sünger çekmenin gerekli gördüklerini
vurgulayan Mc Charty, bunun anlaşılabilir nedenleri olduğunu vurgular. İlginç ve bir o kadar da önem-
li olan bu yaklaşım, Türkiye’deki siyasal üsluba son derece uygun argümanlar içerir. Yine de değinilen
sorunda, başka nedenler de aranması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bir kere, en temel neden, Türkiye’de
bilimsel araştırmaların sığlığı ve devletin bilimsel araştırmalara dönük süregelen ve kemikleşmiş ilgi
eksikliğidir. Demokratikleşme düzeyinin düşüklüğüne koşut olarak, sivil araştırma kurumlarının yakın
zamana kadar hemen hemen hiç olmayışıdır. Diğer bir neden de doğrudan toplumu, ekonomiyi ve
giderek de bireyi ilgi alanlarından dışlamayı alışkanlık haline getirmiş olan Türkiye’deki ortalama
tarih anlayışıyla ilgilidir. Türkiye’de tarihçilik, uzun süre, ülkeler arasındaki siyasal ilişkiler ve askeri
tarihçilik boyutunu aşıp, toplumu ve bireyi inceleme konusu olarak algılayamamıştır. Zaten, Osmanlı
vakanüvistliğini aşarak, modern tarihçilik yöntemlerine yönelişin tarihi Türkiye’de son derece yenidir.
	
	 Ömer Lütfi Barkan gibi, eski kuşak tarihçilerin ortaya koyduğu kurum ve ekonomi tarihçiliği
bir yana bırakılırsa, toplumsal çözümlemeleri ve toplum içinde doğrudan bireyi hedef alan tarih an-
layışı son derece yenidir; hatta günümüz Türkiye tarihçiliğindeki nitelik ve niceliği, başlı başına tartış-
ma konusudur1 . Mustafa Akdağ’ın toplumsal ve ekonomik çözümlemeleri bile, uzunca zaman o
dönemin tarihçilik camiası içinde, yeterli ilgiyi görmüş değildir. Dolayısıyla, göç konularının tarihin
bir inceleme alanı olabileceği düşüncesi bile uzun zaman zihinlerde yer almamıştır. Yaklaşım bu olun-
ca da, mübadele konusunun bir araştırma konusu olarak düşünülmesi, algılanması, buna dönük çalış-
ma süreçlerine yöneliş, son derece geç bir döneme rastlamaktadır.

    1 Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı’nın, gerçekleştirdiği projeler, yapıtlar ve süreli yayınlarıyla, çağdaş tarihçiliğin
    oluşmasında ve kurumsallaşmasında önemli bir rol oynadığı özellikle vurgulanmalıdır.

                                               32
   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38