Page 31 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 31

tarih çevresi

	 Atatürk, ulus kimliğinin, bilincinin ve duygusunun bir gereği olarak, dil ve tarih konularını
önemsiyor ve bu alanda bilimsel araştırmaların yapılmasını istiyordu. Ancak bundan daha yaygın baş-
ka bir tehlike daha vardı: O da, sömürgeci Batı’nın, ötekileştirdiği ve öteki saydığı toplumlar ve halklar
için, akıl almaz karalamalarda bulunarak, önce onları geri topluluklar olarak nitelendirmesi, ardından
kendini üstün gördüğü için de öteki saydıklarının üzerinde egemenlik kurma çabasıydı.

	 Bu politikanın bir uzantısı olarak, sömürgeci Avrupa; Türklerin canları pahasına sömürgecinin
kanlı pençesinden kurtardıkları yurtları ile ilgili yeni haklar ileri sürüyordu. Bu toprak isteklerinden
çok, eski uygarlıklarla ilgiliydi. Avrupa’da gelişen ve kasıtlı olarak çarpıtılan Türkoloji ve Oryantalist
araştırmalarla, Anadolu’nun eski uygarlıklarının Germen, Fransız, Avusturya ya da Macarlarla ilişkil-
eri olduğu, eski uygarlıkların, bu uluslarla tarihsel bağları bulunduğu saçmalıkları yazılıp çiziliyordu.
Örneğin, bu dönemde yaygın biçimde Almanlar bile, Anadolu’da bir Alman kolonisi yaratma çabasın-
daydılar.

	 Tarihsel haklar kavramı, 1815 Viyana Kongresi’nden bu yana yaklaşık yüz yıl boyunca işlen-
mişti. Şimdi, çarpıtılmış bir siyasi tuzakla, Anadolu’daki her bir uygarlığın, bir sömürgeci ülkeyle
bağları kurulmuştu. Bunlara dönük hak istekleri, Türklerin kendi ülkelerindeki varlıklarını bile sor-
gulatacak bir ölçü ve düzeye ulaşmıştı. Almanlar, Macarlar ya da Avusturyalı kimi bilim adamları,
örneğin Hititler ve Sümerlerin Germen ya da Avusturyalı olduklarını savlarken; bunlar ciddi ciddi
o dönemin bilimsel etkinliklerinde konuşulup tartışılırken... Brakisefal, dolikosefal ayırımı gibi bir
saçmalık ortaya atılıp, Türkler dolikosefal, yani sarı ırk sayılırlarken ve örneğin getirilip Hititler, tıpkı
Almanlar gibi Brakisefal sayılıp, ardından da Hititler Alman ırkının en eski uzantılarıdır, dolayısıyla
Anadolu Alman’dır demeye getirilirlerken 1...

	 Kendi ülkesini kanın, ateşin ve ölümün içinden çekip çıkarmış bir ulusal kahramanın, eski
uygarlıklara sahip çıkması ve onu kendi öz benliğiyle kaynaşık bir algı içinde dünyaya sunması ka-
dar daha doğal ne olabilirdi ki? Tarih, saf ırk saçmalığını çok kereler doğrulamasına karşın; yine de
bu saçmalık siyaset alanında geçerli akçe olabiliyordu. Bu saçmalıklar geçer akçe olduğuna göre;
Atatürk’ün yalan alınıp, yalan satılan bu pazarda; çoğu yönden doğru olan kuramları ortaya koyması
ve bunlara dayanarak, ben de varım demesi hiç de anlaşılmayacak bir şey değildir.

    1 Bkz: Enver Ziya Karal, Felsefe Kurumu Seminerleri, TTK Basımevi, Ankara, 1977.

                                               30
   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36