Page 28 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 28

tarih çevresi

	 Tarih milletlerin hafızasıydı. Türk tarihi de insanlık tarihi kadar eski ve köklü bir tarihti. Ancak
bu tarih yeteri kadar araştırılıp ortaya konulamamıştı. Türk tarihi yeterince incelenmediği için; ta Viyana
önlerine kadar ulaşmış Türk egemenliğine karşı, Batılıların karalama kampanyaları başlamıştı. Saplantı
halindeki bu önyargılarda; Türkler sarı ırk arasında sayılmış; dolayısıyla Avrupalılar yanında ikinci sınıf
olarak görülmüştür. Türklerin uygarlık yaratacak yetenekleri olmadığı, hatta uygarlığın düşmanı bulun-
dukları karalaması yapılmıştır. Bundan hareketle de Türklerin üzerinde yaşadıkları topraklar ve uygar-
lıklarla ilgili başkaları haklar talep etmişlerdir. Bu istekler, Türklerin önderini, haklı bir tepkiye itmişti. O,
bu tür karalama kampanyalarına karşı, derhal tavrını koydu ve ünlü tezini dillendirdi. Buna göre; Türkler
sarı ırk değil, brakisefal ve beyaz ırktır. Beyaz ırkın anayurdu ise; Türklerin tarih sahnesinde ortaya
çıktığı Orta Asya’dır. Dolayısıyla uygarlığın beşiği de Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır. Türkler,
değişik nedenlerle, anayurtları Orta Asya’dan göç etmişler, dolayısıyla dünyaya da uygarlığı bu odaktan
yaymışlardır. Anadolu’nun ilk yerli halkları da Türklerdir. Dolayısıyla Anadolu Türklerin anayurdudur.
	 Türklerin uygarlığa katkıları yeterince bilinmediği için, bu gerçeklerin araştırılıp ortaya
çıkarılması gerekmektedir. Üstelik Osmanlı Devleti’nin dört yüz çadırdan bir devlete dönüştüğü de
doğru olamaz; bu da araştırılıp, incelenmelidir.

	 Atatürk artık direktifini vermişti. Ülkede yoğun bir tarih ve tarihe yardımcı diğer bilimsel yön-
temlerle araştırmalar başlamıştı. Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasından sonra, düzenli olarak Tarih
Kongreleri yapılmaya başlamış; değişik yönlerden Türk tarihi üzerine yapılan araştırmalar bu kon-
grelerde değerlendirilmiş ve tartışılmıştır. 1935 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu. Bu
fakültede eski uygarlıkların tarihi ve dili ile ilgili bölümler açılarak, araştırılmaya başlandı.

	 Atatürk’ün kültür alanında yaptığı en büyük atılımlardan biri de dil konusuydu. Oysa ulus
devletin dili olan Türkçe, hemen bütün iktidarlarca yüzyıllardır görmezden gelinmişti. Halkın arasın-
dan sıradan bir insanla, Osmanlıca öğrenerek az çok okumuş birinin birbirlerini anlamaları neredeyse
olanaksızdı. Türkçe, sadece“yaygın bir kasaba dili”olarak algılandığı için, hep göz ardı edilmiş ve
küçümsenmişti.

	 Ancak Atatürk’e göre, bir Türk, dilini küçümsemez, aksine onunla tam olarak övünürdü.
Türkçe, tarihin en eski ve en köklü dillerinden biriydi. Çok zengin bir sözcük hazinesi ve keskin
bir anlatım biçimi vardı. Türkçe, tarih ananın, çocukları olan ulusa tarihin binlerce yıllık derinliğin-
den sunduğu bir yadigârıydı. Çok önemsenen, üç dilden toplanmış kelime ve karmakarışık kurallarla
oluşturulan yapay Osmanlıca dili, işte sonuçta toplum ile aydınlar arasında iletişim kurulamayışının en
önemli sorunu olmuştu. Kaldı ki bu sorun, neredeyse elli yıldır tartışılıyordu.

                                              27
   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33