Page 27 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 27

tarih çevresi

	 Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet Dönemine uzanan süreçte; siyasal akımlara koşut olarak
tarih ve dil anlayışı da bunlardan etkilenmiştir. Yükselen Türklük duygularının etkisiyle, Osmanlı
Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyen elit siyasi-askeri kadronun amaçlarından biri de Tur-
an düşüncesini uygulamaya koyabilmekti. Özellikle Enver Paşa’nın kişiliğiyle özdeşleşmiş bu akım;
hüsranla sonuçlandı. Ancak bu savaş, imparatorluğun sonunu getirmiş olsa da; 19. Yüzyıl’da Namık
Kemal gibi aydınların ısrarla işlediği gibi özgürlük, bağımsızlık ve vatan gibi kavramların daha da
içselleştirmesiyle, özellikle Çanakkale Savaşı’ndaki Türk direnişiyle, milli kimliğin oluşmasında
önemli aşamalar a da tanıklık etti. Çanakkale Cephesi’nde Türkler, yurtlarını vatan ve yurtseverlik
duygularıyla ölesiye savundular. Bu, onların belki 7.000 yıldan beri var olan; ancak Osmanlı Dev-
leti’nin imparatorluk ve ümmetçi duygularıyla gerilere itilmiş Türklük ve ulusçuluk düşüncelerinin
yeniden yeşermesinde önemli bir etken oldu. Bu, Türk Tarihi ve Türklük duyguları açısından tam bir
diriliş öyküsüydü. Osmanlı Devleti, emperyalist devletlerin ağır darbeleri altında dağılma süreci içine
girdi. O dönemin Avrupası’nda 19. Yüzyılın son çeyreğinde artmış olan Irkçılık düşünceleri, hala
etkisini sürdürüyordu. Dolayısıyla Türkler, bu ırkçı düşüncenin bir uzantısı olarak, bütünüyle Küçük
Asya olarak adlandırılan Anadolu’dan atılmak isteniyordu. Osmanlı Devleti ise, milli-ulusal duygu-
lardan çok, bir imparatorluk ve cemaat yapılanması içinde varlığını sürdürmeye çalışmıştı. Irkçılık,
yüzyılın başlarında bir veba gibi insanlığın beynini kemirmeye başlamasına karşın; emperyalist akım-
lara karşı, ırkçılık duygularından arınmış, modern bir ulus devlet düşüncesi etrafında kenetlenmiş bir
toplumsal yapının, yani ulusun, kendi kimliğine dayanarak ulusal bağımsızlık savaşını vermesinden
başka çare görünmüyordu. Türkler, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde örgütlenerek, bu bağımsı-
zlık savaşını; antiemperyalist bir çizgide verdiler ve başarılı oldular.
	
	 Atatürk, yoğun tarih ilgisi olan bir siyasal kişilikti. Türk Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesinde,
,onun millilik özelliğine sürekli olarak vurgu yapmış; savaşın sonlarına doğru; “Biz ancak üç buçuk
yıldır bir millet olarak yaşıyoruz” demişti. O, ulusal kurtuluş savaşını aynı zamanında, kendi milli
benliğinden uzak düşmüş Türkler için, milli kimliklerini yeniden oluşturmak olarak görüyordu.
Ancak bir siyasal yapının ulus olabilmesi için; dil ve tarihlerinin de derinlemesine incelenmesi ve bu
incelemelerin ortaya koyduğu verilere dayanan milli bir kimliğin oluşması gerekiyordu. Ancak bu
tarih incelemelerinin hem milli tarihe hizmet etmesi, hem de modern yöntemlerle gerçekleştirilmesi
gerekiyordu. O dönem dünya tarihçiliğinde iz bırakan önemli yapıtları da okuyan Atatürk, bunların bir
kısmının Türkçeye çevrilerek bastırılmasında da aracı oldu. Örneğin, altı ciltten oluşan H.G. Wels’in
Cihan Tarihinin Umumi Hatları adlı kitabı bunlardan biriydi. Bu kitap, yalnız çağdaş uygarlığın
geçmişten süzülüp gelen tarihsel evrelerin hangi aşamalarından geçerek oluştuğunu ortaya koymakla
kalmıyor; geleceğe ilişkin öngörülerde de bulunuyordu.

	 Büyük Nutku’nu 1927 yılında okuduğunda Atatürk, bu kitaba da gönderme yaparak; geleceğe
ilişkin öngörülerine eleştirel bir bakış geliştirdiğini ortaya koydu. Tarih yöntemi ve felsefesi üzerine
başka yapıtların Türkçeye çevrilmesi de bu yeni dönemde oldu. Ch. Langlois; E. Bernheim gibi tarih
yöntemi ve felsefesi üzerine çalışmalar yapan yazarların kitapları Türkçeye çevrildi.
Şimdi yapılacak şey, Türk tarihini, dilini ve kültürünü araştırmaktı. Bu nedenle 1931 yılında Türk
Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Sonradan adı Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilecek olan cemiyet,
Türk tarihini bilimsel yöntemlerle araştıracak ve yayınlar yapacaktı.

                                                26
   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32