Page 25 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 25

tarih çevresi

	 Üstelik tarih bilgisi çarpıtıldığında, emperyalist bir gücün elinde; başka uluslara baskı
aracı olarak da kullanılmaktaydı. Bu nedenle bir ulus geleceğe güvenle bakabilmek için, ken-
di topraklarında olur olmaz tarihsel haklar ileri sürüp, bir pay almaya çalışanlara karşı, güçlü tar-
ih bilgisinin ve bilincinin önemli bir savunma mekanizması oluşturacağını da görmekteydi.

	 Ancak, Türk ulusunun tarihinin araştırılıp, ortaya konulmadığını, ulusun kendi tarihinde hangi
tarihsel serüvenleri yaşadığının incelenmediğini, ne tür uygarlık anıtları ortaya konulduğunun bilinmed-
iğinin ayırtındaydı. Üstelik o zamana dek, Batı dünyasında kabaran ve kendisini üstün ırk, ötekileri de geri
ırk olarak gören ırkçı anlayışların, Türklere sarı ırkların arasında saydığını, tepeden baktığını, küçüm-
sediğini ve büyük başarılar elde edemeyeceğini düşündüğünü görüyordu. Sanki güçlü sanayi ülkeleri,
öteki olarak gördükleri halkların, ulusal reflekslerini ve kendilerine güven duygularını yok edebilmek
için yaygın bir kampanyaya başlamıştı. Batı dünyasında Almanya, Fransa ve İtalya odaklı yaygın kanı
ve eğilim, sömürgeci yaklaşımlarını yüzyıllardır sürdüren güçlülerin yeni ve daha keskin bir tuzağıydı.
Şimdi Atatürk, pek çok yönden, dil ve tarih çalışmalarının başlatılmasının önemine inanıyor, bu yay-
gın kanıları kırmak için, Türk tarih ve dilinin gerçek kaynaklarında yer alan verilerin ortaya konul-
masını arzuluyordu. O bununla kalmıyor, bu araştırmaların, daha yeni ulusal devletlerine kavuşmuş
olan Türkler için hem ulusal kimlik oluşturacağını hem de onlara özgüven vereceğini düşünüyordu.

	 O zamana dek, Osmanlı Devleti Türkçeyi ve Türk tarihini dışlamıştı. O dönemde tari-
hten anlaşılan şey, Osmanlı hanedanının ve İslam’ın tarihiydi. Daha çok efsanevi anlatım biçi-
mine önem veren ve aktarmacılıktan öteye gidemeyen tarih anlayışı, Türklerin kendi tarihleri-
nin köklerini, ilk başlangıç evrelerini görmezden gelmişti. Osmanlı Devleti’nin son döneminde
yanıp sönüveren ulusal bilinç, nitelikli tarih ve dil çalışmaları sağlama olanağından uzak kalmıştı.
Artık, doğrudan doğruya ulus tarihinin yazılması, bu tarihin bilinmeyen evrelerinin aydınlatıl-
ması, tarihin geçmiş dönemlerinde yaşadıklarının ortaya konulması gerekliydi. Bu hem Batı kay-
naklı ırkçılık propagandası ve uygulamalarına iyi bir yanıt olacak, hem de bir ulus önce ken-
dini tanıyacak, sonra kendini tanıdıkça, bundan güç alacak ve geleceğe güvenle bakacaktı.

	 Günün birinde Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nde tarih eğitimi gören manevi kı-
zlarından Afet Hanım, Türkiye’ye döndüğünde, oradayken okuduğu Fransızca kitaplardan birini
Atatürk’e gösterdi. Bu kitapta Türk ırkının sarı ırka mensup olduğu; ikinci tip insan olarak değer-
lendirildiği ve Batılılarca Türklerin barbar ve yayılmacı bir kavim ve ırk olarak gösterildiğini anlattı.

	 Bu görüşler, ta Gobineau’nun ırkçı bakış açısını yansıtan görüşlerdi. Yazılan çizilen şey-
lerde Türklerin barbarlığına vurgu yapılıyor; başta Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ve Türkler-
in ırkı ve antropolojik özellikleri üzerine abartılara dayalı çok sayıda kuram ortaya konuluy-
ordu. Örneğin, Türk kültürü ele alınırken basit bir kabile kültürü olarak değerlendiriliyordu.

	 Atatürk, bu yaklaşıma derhal tepki gösterdi. Afet Hanım’a, bunun ne denli doğru olup ol-
madığını araştırma görevi verdi. Gazi “Hayır bu olamaz; bunun üzerinde durmalıyız. Sen çalış!” diy-
ordu.

                                                24
   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30