Page 23 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 23

tarih çevresi

                     ATATÜRK’ÜN DİL VE TARİH ANLAYIŞI

	 Atatürk bir ulus/milli devlet kurduğunda, onu cumhuriyetle taçlandırmayı, en büyük başarısı
olarak görüyordu. Artık imparatorluklar dönemi kapanmış; 21. Yüzyıl, ardı ardına yaşanan büyük
savaşlardan sonra, sömürge imparatorluklarını tasfiye edecek ulusal bağımsızlık savaşlarına ve ulusal
devletlerin kuruluşlarına tanıklık etmekteydi. Ulus kavramı (Notion, Millet) 18. Yüzyıl’ın ortaların-
da ortaya çıkmış; Aydınlanma Dönemi’nin düşünürlerince işlenmiş olmasına karşın, Sanayi Devrimi
sonrasında yeni bir içerik almıştı. Kavramlar geçen zamana koşut olarak, anlam ve içerik değişi-
mine uğrar. Ulus/ Millet kavramı da modern zamanlarla yeni bir içerik aldı. Bu değişimin geldiği
noktayı, en çağdaş anlamda yorumlayan ünlü Fransız düşünür ve bilim adamı Ernest Renan oldu.
Bu yeni tanımda ve içerikte, Gobeneau ya da Chamberlein gibi ırkçı düşünürlerin millet tanımının
ötesinde çok daha farklı unsurlar ortaya çıkıyordu. Artık ulusun tanımı yapılırken, ortak yaşanmış
bir tarihten ve ortak bir coğrafyada ulus bireylerinin ortak konuştuğu bir dilden söz ediliyordu.

	 Osmanlı Devleti’nin kurucu unsurunu oluşturan Türklerin, kendi öz kimliklerine ve modern an-
lamda ulus bilincine ulaşmaları, Osmanlı Devleti’nden kopan öteki halklara göre oldukça geç oluşmuştu.
İmparatorluğun son elli yılında bu bilincin gelişmesinde, Rusya’dan Osmanlı Devleti’ne gelip yerleşen
Türk soylu bilim adamlarının önemli bir rolü oldu. Özellikle II. Meşrutiyet döneminde, siyasi bir düşünce
olarak Türk Milleti kavramı ağırlık kazanmaya başladı. Kimi zaman aşırı düşüncelere dönük eylemler
için bir dayanak oluştursa da, bütün bu evreler; imparatorluk geleneğinden gelen bir toplumun, kendi
öz kimliğine dayanarak modern ulus olma yolunda attığı adımlardı. Batı dünyası, kendinden saymadığı
soyları ve kültürleri etnik arıtıma kadar götüren düşünceleri kendi içinde yeşertirken; doğulu bir kavim
olarak gördükleri Türkler’i, önce Anadolu’dan, ardından da Avrupa’dan atmak ve hatta imha etmek için
sayısız akınlar düzenlemişlerdi. Birinci Dünya Savaşı, emperyalizmin derin bir hesaplaşmasının so-
nucuydu. Bu hesaplaşmanın sonunda, bir tarım imparatorluğu özelliği gösteren Osmanlı Devleti dağıldı.
	
	 Türkler, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, kendi ulusal varlıklarını yok etmek ist-
eyen batılı saldırgan/ sömürgeci güçlere karşı bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı vermek zorunda
kaldılar. Zorlu uğraşıların ve savaşların sonunda, 29 Ekim 1923’te Atatürk’ün; “Benim en büyük
eserim” dediği cumhuriyet yönetimi kuruldu. Bu yönetim biçiminde, siyasal bir varlık olarak in-
san önemliydi. Özgür bireylerin oluşturduğu topluluk, ulus gerçeğini yaratıyor; o siyasal yöne-
tim biçimlerine kendi istencini aktarmak istediğinde ulusal egemenlik oluşuyor; bu biçimdeki bir
işleyiş de cumhuriyet olarak görülüyor ve adlandırılıyordu. Ancak burada önemli bir sorun vardı.

                                               22
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28