Page 21 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 21

tarih çevresi

	 Uygarlaşmak, Atatürkçü düşünce dizgesinde çağdaşlaşmakla, dolayısıyla da batılılaşmakla
olabilecek şeydi. Bu sözlerden uygarlık kavramının önemi, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği
ortaya çıkıyor. Kavram o zamana değin Türk kamuoyunda az da olsa tartışılmış, örneğin ünlü Türk
düşünürü Ziya Gökalp, uygarlığın evrensel, kültürün de ulusal olduğunu ileri sürmüştü. Mustafa Ke-
mal Atatürk ise bu iki kavramın birbirinden ayrılmasının gereksiz olduğunu vurguluyordu. O, sürekli
olarak uygar dünyanın çok ileride olduğunu belirtmiş, o seviyeye ulaşmak için uygarlık çemberine
girmek gerektiğini, bunun zorunluluk olduğunu vurgulamıştı. O Türkiye’nin en büyük davasının en
uygar ve refah seviyesi yüksek bir ulus olarak varlığını yükseltmek olduğunu belirttikten sonra, bunun
sadece kurumlarında değil, düşüncelerinde de köklü bir devrim yapmış olan Türk Ulusu’nun dinamik
düşünce ve ülküsü olduğunu söylemişti 4.

	 Bir ulusun oluşumunu sağlayan kökler, tarihin derinliklerinde saklıdır. Uygarlık, tarihsel
süreçte oluşur. Belli bir dönemde, belli bir kültür çevresinde şekillenen kültür, tarihsel süreç içinde
kuşaktan kuşağa aktarılarak, bir uygarlık yaratılır. Bu süreç ne kadar derinse, o kültürün uygarlığının
da o denli büyük olduğu düşünülebilir. Öyle ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “En aşağı yedi bin yıllık
tarih” ten söz etmesi ve cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, bir tarih ve kültür hamlesini başlat-
ması, bu konuya verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Dil, tarih, antropoloji ve coğrafya ağırlıklı bu
hamlelerle, Türklerin tarihinin karanlık devirleri aydınlatılmaya, kültürü oluşturan köklerinin tarihsel
derinlikleri ortaya konulmaya ve tarihsel derinlikte ilişkide bulunduğu toplumlarla kültürel ilişkileri
irdelenmeye çalışılmıştır.

	 Bu noktada Mustafa Kemal’in uygarlıktan ne anladığı çok önemlidir. O çeşitli zamanlarda bu
kavram üzerinde durmuş, doğrudan kendisinin yazdığı yazıları kapsayan iki önemli kitapta belirtil-
diği ve yurdun çeşitli yerlerinde yaptığı konuşmalarda görüldüğü gibi açıkça batı uygarlığının üstün-
lüğünden söz etmiştir. Gerçi batı kavramını ve bu kavramın doğudan üstünlüğünü ondan önce ele alıp
incelemiş olan aydınlar da vardı. Ancak batılılaşmanın niteliğini, derecesini ve gerekliliğini sistemli
bir şekilde ortaya koymakla kalmayıp, bunu bir toplumsal, siyasal ve kültürel strateji ve uygulama
programı biçiminde toplumunun önüne koyan; hatta bu programı sabırla uygulayan büyük devrimci
kişilik, Atatürk’tür. Bu programın hedefi çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak, stratejisi ise, batının
değerler sistemine girerek, Türk toplumunu çağdaş, dolayısı ile batılı bir toplum yapmaktır.

	 Bu konuda Mustafa Kemal’in söylediği sözler açık ve kesindir. Örneğin 1923 yılında yaptığı
bir konuşmasında şunu diyordu: “Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Tür-
kiye’de çağdaş, dolayısıyla batılı bir hükümet meydana getirmektir. Medeniyete (uygarlığa) girmeyi
arzu edip de batıya yönelmemiş millet hangisidir? Bu istikamette yürümek azminde olan ve hareketi-
nin, ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören insan ne yapar? Zincirleri kırar ve yürür”5.

    4 U. Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.211.
    5 Fransız gazeteci Maurice Pernot’e demeci : ASD, III, s.66.

                                               20
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26