Page 15 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 15

tarih çevresi

	 “Çağdaş olmak”, “bir çağ içinde var olmak” anlamına gelecekse, o zaman kavramın toplumbilim,
felsefe ve sosyal antrolopoji olarak hiçbir anlamı ve duyarlılığı kalmazdı. Zaten, sözü edilen bilimsel
düşünce ve algılamalarda, “Çağdaş” kavramı bu anlamlarda da kullanılamaz. Yine çağdaş kavramı,
ekonomik zenginlik ya da teknolojik atılımla da örtüşen bir kavram değildir. Kuşkusuz sürdürülebilir
bir zenginliği, ağırlıklı çağdaş yaklaşımlar sağlar; ancak toprak, topluma öylesine cömert olanaklar
sunabilir ki, emeksiz ve külfetsiz elde edilen varsıllık, insanoğlunun var oluş doğasıyla örtüşen bir şey
değildir. Örneğin, atom bombasını yaratan kuşkusuz akıl ve bilimdi. Bir uçağa yüklenen ve bir elin
bir düğmeye basmasıyla, milyonların başına yağıveren bu bombalar, aklın ve bilimin eseriydi; kalkın-
mış bir ekonomi ve oldukça birikimli bir kültür onu yaratmıştı. Buna karşın, o bombayı milyonların
kafasına yağdırmak için düğmeye uzanan elin, onca aydınlanma kültürüne karşın hala var olabilmesi
şaşırtıcıdır. Bir anda milyonları yok edebilen bu teknolojik canavarı, çocukların, gençlerin, yaşlı ve
bezgin bedenlerin üzerine savuracak anlayışın ve zihin yapısının, geçmişin tiranlarından hiç de ileri bir
düzeyde olmadığını, hatta aydınlanma sürecinin yaşanmasına karşın, bu anlayışın o geçmiş yüzyılların
tiranlarının beyin, algı ve vicdanlarının da gerisine düşmek olduğu söylenebilir. Tiranları, beş bin yıl
önceki kültür yaratmıştı; o bombaları savuran eli ise 21. yüzyıl kültürü yaratmıştır. Dolayısıyla, ileri
bir teknoloji ve kalkınmışlık da çağdaşlaşma kavramını açıklamak için yeterli değildir.

	 Çağdaş olmak, yaşanılan çağı en ileri kültür boyutuyla yaşamak ve çağın değerlerini bir yaşam
ve davranış kalıbı haline getirmek olarak görülür ve yorumlanır. Bunun için öncelikli olarak bireyin
kültür düzeyinin ve toplumsal varlığının geliştirilmesi gerekir. Birey, birey olduğunun ayırtına var-
malıdır. Yaşamın anlamlı olduğunu düşünüp, o çağda var olan en ileri gelişmişlik düzey ve süreçlerini,
yaşamın içine çekecek ve onları yaşayacaktır. Bu da yetmez; bilinç düzeyi gelişmiş birey ve ortak
kültürü gelişmiş olan toplum, aydınlanmanın getirdiği kurum ve kavramları yaşamına uyarlamalıdır.
Böylelikle; insancıl, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplumsal düzen ve özgürleşmiş birey
yaratılabilecektir. Vazgeçilmez demokratik ve doğal haklar, bütünüyle bireylere ve toplum kesimlerine
verilmelidir.
	
	 Ülke, kendi öz kaynaklarıyla özgür ve bağımsız yaşama kültürünü ve istencini ortaya koy-
abilmelidir. Kaynaklarını bilinçli ve bilimsel yöntemlerle kullanabilmeli, gelişmesini sürekli ve
düzenli bir çizgiye oturtabilmelidir. Özgürleşen birey, o toplumsal yapı içinde, özgürlüğünün ayırtın-
da olarak, beyin ve beden gelişimini sağlayacak olanaklar bulabilmelidir. İnsan odaklı bir kültür ve
yaşam anlayışı, genel düşünceye egemen olmalıdır. Toplum, kendi özgürlük, bağımsızlık ve her yön-
den gelişmişlik düzeyi gibi, başka toplumların ve ülkelerin de bu yönlerden gelişmesini arzulamalı ve
hatta onlara destek vermelidir.

	 Bütün bunların yanında, “Çağdaş Olmak”, aynı zamanda o çağın bütün ileri benimseyişlerine
sahip çıkmakla da açıklanabilir mi? Örneğin, Mustafa Kemal, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” derken,
belki de yeni bir çağı açmıyor muydu, ardında, böyle bir ilkeyi uslarına dahi getiremeyen, ancak çağı
temsil ettiğini savlayan “Büyük Adamlar”ın çağını kapatarak? “20. yüzyılın Çağdaşı Olmak” tanımı-
na, daha yeni bir kavrayış getirmiyor muydu? Öyle ise “Çağdaşlık”, yalnızca o çağa sahip çıkmak
değil, ona yeni kavrayışlar da kazandırabilecek kadar, bütün aydınlık birikimlerini içselleştirebilmektir
de aynı zamanda…

                                               14
   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20