Page 12 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 12

tarih çevresi

	 Bir gün, bir telefon aldım. “Evlat” dedi. “Ben bu zamana değin çalıştım;
ama sonuçlandıramadığım dosyalarım var; bana yardım et onları kitaplaştıralım!”
	
	 Tabi ki severek kabul ettim. Artık Necdet Bey’in de asistanı olmuş-
tum. Bana dosyalarını incelemem için verirken, altını çize çize şu sözü anımsat-
tığını hiç unutamam: “Tek bir belgemi kaybedersen, intiharıma şahit olabilirsin!”
	
	 Büyük bir güven duygusunun yanında, yine de bir idealistin canı ka-
dar değer verdiği evraklarına sahip çıkma duygusu… Beş ayrı kitabını yayına hazırla-
mak bana nasip oldu: Asırlar Boyu Değişmeyen Oyun Politika, Ülkemiz Sorunları Üze-
rine Diyalog, Fatih’in Yargılanması, İzmir’in İşgali ve şiirlerini topladığı Giderayak…
	
	 Unutkandı. Parkinson’un etkisi var mı bunda bilmem. Beni her gördüğünde, daha
önce verdiğim yanıtı unutmuş olur ve yine sorardı: “Evlat sen evli miydin?”.. Yapma ho-
cam; ne zamandır yanında çalışıyorum, her gün birlikteyiz; bana özel hayatımla ilgili yığın-
la öğütler verdin, önerilerde bulundun. Ancak Necdet hocam, bir sonraki karşılaşmamızda bun-
ları unutur, yine sorardı: “Evlat sen evli miydin?”. Ardından da eklerdi: “Nerede oturuyordun?”

	 Bu unutkanlığını kullanarak, ondan aldıkları kitapları geri vermemekle övünen sırıtkan
yüzleri anımsadıkça ve Necdet Bey’in kime verdiğini unuttuğu kitaplarını o yaşta nasıl çırpınarak
aradığını gözümün önüne getirdiğimde, onu bu duruma düşürenler adına, verdiği kitapların
geri gelmemesinin yarattığı acıyı içimde duyan biri olarak yüzüm kızarıyor, utanıyorum. Ana-
tole France’nin bir sözü geliyor aklıma: “Kitaplığımı başkalarından aldığım kitaplarla kurdum.”
	
	 “İyi yaptın Anatole France!”, demek geliyor içimden; “Bir marifetmiş gibi yaptığın, bir de
söylemişsin”. Bence hiç de övünülecek bir şey değil kitap aşırmak; hatta hırsızlık ve ahlaksızlık…
Hani her kitap bir hayattı; çalınan her kitapla, bir hayata son verdiğimizin ne zaman ayırdına varacağız?

	 Bir gün, o da aniden aramızdan gidiverdi. Önce geçirdiği bir trafik kazası; ardından ameliyat-
lar; ve İzmir’de olmadığım bir zamanda bir yaşamın sonuna konulan son nokta…

	 Zeliha Teyze ve Necdet Öklem. Gün geldi, ikisi de göçüp gidiverdiler; sessizce ve köşe başları-
na izler bırakarak…

	 Duvarlar, içinde hayat yoksa bir anlam ifade etmiyor. Duvarlar, içinde yaşananlarla adeta nef-
es alıp, nefes veriyor. Beyler Sokağı’nın girişinde, hala tarihsel yönden haşmet ve güzelliğiyle azıcık
sanattan anlayanların dikkatini çeken bu bina; bir zamanlar içinde yaşayanları ve yaşananları tanıdıkça
daha da güzelleşiyor.

	 Ben, bu güzellikleri anımsarken, o duvarlardan yansıyanları hissettikçe, içimde bir şeylerin
de acıdığını duyuyorum. Ve yüzler geldikçe gözümün önüne, iç dünyamda şöyle mırıldandığımı fark
ediyorum: “Bir gün, sen de göçtün gittin; sessizce, ama ardında izler bırakarak!”…

                                              11
   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17