Page 11 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 11

tarih çevresi

	 Ve Necdet Öklem..

	 Milli Kütüphane Vakfı’nın değişmez başkanı. Büyük bir hevesle, gençleri çalışmaya teşvik
eden, İzmir Barosu’nun kurucularından seçkin bir entelektüel. Meşhur Kuvay-ı Milliyeci Hacı Hüse-
yin Bey’in oğlu. CHP’nin gençlik kollarında geçen uzun, canlı, diri bir hayat. İzmir’in kültür yaşamı
içinde, hep en önde bulunmuş seçkin bir kimlik ve kişilik… “Hasan Tahsin İlk Kurşunu Attı mı?”
tartışmalarında, “Hayır, atmadı!” diyecek kadar yürekli, kendisini bu konuların araştırmasına vermiş
bir araştırıcı1.

	 Alsancak’ta Sema Apartmanı’nda oturuyordu. Sabah olunca, giyinip kuşanıyor, bastonunu
eline alıyor; kulakları az işittiği için kulaklığını kulağına takıyor, caddeye iniyor ve dolmuş taksi bek-
liyordu. Sürücüler artık kendisini tanıyor ve “Necdet Amca” diye sesleniyorlardı. Dolmuş taksilerden
birisine bindikten sonra, belediye’nin karşısındaki Vatan İşhanı’nın bir katında bulunan bürosuna gidi-
yor ve ilerlemiş yaşına karşın, hep çalışıyordu.

	 Dosyalar, dosyalar, dosyalar…

	 Ve sürekli ziyaretine gelen dostlar… Etrafında toplananların kimisi eski bir bakan, kimisi eski
bir vali ya da generaldi. İzmir’in kültür ve entelektüel yaşamında iz bırakmış kişilikler odasına gelir,
teneke bir kutu içinde Necdet hocanın ikram ettiği kuru pastalar yenilerek kimi zaman güncel, kimi
zaman tarihsel konularda canlı tartışmalar yapılırdı. Siyaset, tarih, hukuk, felsefe ve sosyoloji; Necdet
hoca bütün bu alanlara hakimdi ve ben bu kadar değişik alanlara ilişkin bilgi birikiminin bir insanda
nasıl oluşabildiğine şaşardım. 	
	
	 Bizler, yirmili yaşlardaki gençler olarak, yaşlıların anılarıyla süsledikleri bu tartışmaları say-
gıyla ve merakla izleyen çömezlerdik… Bu tartışmalar, eski dostların Perşembe akşamları gelenek
haline getirdikleri ve genellikle Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün lokalinde gerçekleştirilen
akşam yemeklerine taşar, sürüp giderdi. Necdet Bey de Vehbi hoca gibi şiir okumaya meraklıydı.
Hatta kendi sesini teybe kaydeder, ve oradan bunu dinletmeyi çok severdi. Ve tabi ki, tavanlara kadar
yükselen kitaplar; ta fi tarihinden kalmış siyah daktilosuna her vuruşuyla odanın içine dağılan tık
tıklar… Gençlere hep öncelik vermeye çalışır, bizleri daha yirmili yaşlarda kütüphanede konferans
vermeye teşvik ederdi. Bu konferanslardan önce, bir konuşma yapma gereğini duyduğu zamanlarda,
konuşmasının içeriğine ve düzgünlüğüne dikkat ederdim; ne kadar düzgün ve içeriği zengin konuşur-
du! Bana önerisi hep şu olmuştur: “Evlat, Milli Kütüphane Vakfı’na üye ol! Senin gibilere orada çok
gerek var!” Değerli arkadaşım ve ağabeyim Av. Ulvi Puğ’un bürosu hemen yanı başında bir kat aşağı-
daydı. Ulvi Bey de zaman zaman yanına gelir, sohbetlere katılır; Necdet Bey etrafında bizler, çocuk-
laşıp şakalar yaparak, sohbetlere renk katardı. Akşama yakın bir saatte, eline bastonunu alıp, başına
fötr şapkasını geçirerek, Milli Kütüphane’ye doğru yürümek adeti olmuştu.

1Bu konuyla ilgili bkz. Necdet Öklem, İzmir’in İşgali, İzmir, 1999, s.153-176; Örneğin ilk kurşunla ilgili polemiklere değinen bir yazı için

bkz: Zeki Arıkan, “15 Mayıs ve Hasan Tahsin Recep”, Toplumsal Tarih, XI/65 (Mayıs 1999), s.43-48; ayrıca bkz: Necdet Öklem, “Şehit

Hasan Tahsin ve İlk Kurşun”, Ege Ekonomi, 23, 24 Ocak 1973; Samim Kocagöz, Sömürgeciliğe Atılan İlk Bomba”, Yön, II/74 (15 Mayıs

1963), s.8-9; aynı yazar, “İlk Kurşun Sorunu”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 1976; Turan Akkoyun, “İzmir’de Atılan İlk Kurşunun Sahibi Meseles-

ine Dair Notlar”, Tarih ve Toplum, 105 (1992), s.38-40.  10
   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16