Page 9 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 9
tarih çevresi
Her iki filozofta da nübüvvet mekanizmasının Faal Akıl ve natık neftsen sonraki üçüncü unsuru
muhayyile yetisidir. Muhayyile yetisi, onların bilgi teorilerinde ve psikolojilerinde asli bir unsur olmakla birlikte,
nübüvvet ya da vahiy öğretilerinde de önemli fonksiyonlar üstlenmektedir. İnsani nefsin bir yetisi olan
muhayyile gücü, insanın bilgi elde etme sürecinde merkezi bir konumda bulunmaktadır. Muhayyile yetisinin
işlevi ve değeri, her iki filozof tarafından taktir edilmekle birlikte, bazı yönlerden farklılıklar arzetmektedir.
Bu nedenle bu gücün psikolojik ve epistemolojik boyutunu, her iki filozofa göre ayrı ayrı ele almakta yarar
vardır.
Fârâbî’ye göre “düşünen canlının nefsi, düşünme, arzu etme, hayal ve duyum güçlerinden oluşur”32.
İnsanın bilgilenme sürecinde bu güçlerden her biri, kendine özgü bir işlevi üstlenmektedir. Duyum ve düşünme
güçleri arasında bulunan muhayyile yetisi de etkinliğini, arzu gücü ile birlikte bu güçlerle ilişkileri çerçevesinde
gerçekleştirmektedir. Bu yeti, bir yandan duyu güçlerinin kendisine sunduğu duyulur suretler üzerinde faaliyette
bulunurken, diğer yandan düşünme yetisine hizmet eder. Duyum güçleri idraklerini gerçekleştirirken, duyulur
nesneyi karşıda şart koşarken, muhayyile yetisi için bu şart geçerli değildir. Yani o, duyulur nesnenin varlığının
şimdi ve burada olmasını şart koşmadan, onlardan duyu güçlerinin soyutladığı suretleri birleştirip ayrıştırarak
yeni suretler oluşturur ve aynı zamanda bunları muhafaza eder. Her ne kadar muhayyile yetisinin idrak ettiği
suretler maddeden bağımsız ise de maddesel bağıntılarından tamamen arınmış değildirler, yani tikel
karakterlidirler. Bunun nedeni ise, her ne kadar ruhsal bir yeti de olsa, etkinliğinde bedensel bir varlığa ihtiyaç
hissetmesidir, ki bu bedensel organ kalptir. Ve duyum güçlerinde olduğu gibi, diğer organlara dağılmış
yardımcıları da yoktur33.
Muhayyile yetisinin, duyum güçleriyle olduğu gibi, arzu gücü ve akılla da bir ilişkisi mevcuttur. Bilgi
söz konusu olduğunda duyum, muhayyile ve akıl güçleri yeterli iken, bunların idrakleri neticesinde ortaya
çıkabilecek bir irade ve istek için arzu gücü gereklidir. “Çünkü irade, duyusal algı veya tahayyül veya akılsal
kuvvetle idrak edilen bir şeyi arzu etme veya ondan kaçınma isteği ve bu şeyin kabul mu edilmesi, yoksa red
mi edilmesi gerektiği üzerinde bir karar vermedir”34.
Muhayyile yetisi, her ne kadar ruhsal bir yeti olarak nefsani bir güç ise de, bedene bağımlılığı sebebiyle,
akıl ile girdiği ilişkide, düşünülürleri duyulur suretlere benzeterek idrak edebilir. Bu durum soyut varlıkların
idrakinde de geçerlidir. Ancak bu benzetme herhangi bir şekilde değil, düşünülür suretlere uygun düşecek bir
biçimde olmalıdır. Mesela “o, İlk Neden, cisim dışı şeyleri ve gökler gibi en üstün düzeydeki akılsalları,
görünüşü güzel olan ve en üstün, en mükemmel duyusallarla; en alt, en aşağı düzeydeki akılsalları da görünüşü
çirkin olan duyusallarla taklit eder”35. Muhayyile yetisinin bu taklit ve benzetme etkinliği ile diğer yetilerin
karşısındaki pasif konumundan kurtulup, kendine özgü etkinliğinde bulunduğu uyku hali ve buna paralel
uyanıklık durumundaki idrakleri, Fârâbî’nin nübüvvet öğretisinin temelini oluşturmaktadır.
32 Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 2
33 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 76-77
34 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 77
35 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 95, Fârâbî’nin Faal Akıl, teorik akıl ve muhayyile yetisi ile ilgili olarak bkz. Yaşar Aydınlı, Fârâbî’de Tanrı-İnsan
İlişkisi, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 67 vd., 88 vd., 136 vd.; İbrahim Hakkı Aydın, Fârâbî’de Bilgi Teorisi, Bil Yayıncılık, İstanbul 2001, s. 89 vd.
8