Page 8 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 8

tarih çevresi

suretleri kendisinde hazır olarak bulur, onları bilfiil düşünür ve bu düşünüşünü de bilfiil bilir”25. Aynı anlamda
olmak üzere Fârâbî şöyle demektedir: “Münfail aklı bütün düşünülürlerle mükemmelleşen her insan, bilfiil
düşünülür ve bilfiil akıl olunca ve kendisindeki düşünülürleri bilmeye başlayınca, kendisinde bilfiil bir akıl
meydana gelir ki, bu akıl derece bakımından münfail akıldan daha yüksektir. Maddeden tamamen ayrıdır ve
Faal Akla daha yakındır. İşte bu akla, müstefad akıl denilir”26.

       Esasen insanın Faal akıl ile iletişimi, ya da ondan bilgiyi alması iki şekilde gerçekleşir. Birincisi dolaylı
bir kabul ediştir. Şöyle ki, insan, duyum, muhayyile gibi çeşitli bilme araçlarıyla, duyulur nesneden tikel formları
soyutlayıp akla aktarınca, Faal Aklın nuru, duyuların akla ilettiği bu tikel form ve anlamlara ve aynı zamanda
akla akar (işrak-tecelli); ve akıl da bunun sonucu olarak düşünülürlere sahip olur. Bu durum tikel olanın tümel
olana, duyulurun düşünülüre dönüştürülmesi anlamına da gelmektedir27.

       Aklın bilgiyi Faal Akıldan direkt olarak alması ise, ya maddesel akıl düzeyinden bilfiil akıl (İbn Sina’da
bilmeleke akıl) düzeyine yükselirken elde edilen ilk düşünülürlerde olduğu gibidir ya da müstefad akıl
düzeyinde Faal Akılla kurulan yakın ilişkideki gibidir. Çünkü filozof ve nebi gibi birtakım insanlar sahip
oldukları üstün bilgi mekanizmaları sayesinde, ilahi inayetin bir gereği olarak, bilgiyi dolayısız bir biçimde
Faal Akıldan alabilirler28. İbn Sina direkt veya aracısız bilgi alışını, ateşin doğrudan doğruya ibriği ısıtmasını;
dolaylı bilgi alışını ise, ateşin ibrik aracılığıyla suyu ısıtmasını örnek olarak vermektedir29.

       Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Fârâbî’ye göre teorik aklın son aşaması, müstefad akıl düzeyi iken;
İbn Sina buraya son bir halka daha ilave eder ki, bu da ‘kutsi akıl’ seviyesidir. Ona göre insanlar içinde öyle
kimseler vardır ki, onlar sahip oldukları bilgisel donanımlar ve imkanları harekete geçirmeden de bilgiyi alma,
daha doğrusu Faal Akıl ile ittisali gerçekleştirme yeteneğine sahiptirler. Bu yeteneğe sahip olan kimse “sanki
her şeyi kendiliğinden biliyor gibidir. (Onun sahip olduğu) bu yetenek, derecelerin en üstünüdür. Maddesel
aklın bu durumunu ‘kutsi akıl’ olarak isimlendirmek gerekir. Ve bu (kutsi akıl), bilmeleke akıl cinsindendir ki
o, diğer insanların ortak olamayacakları gerçekten yüksek bir derecedir”30. İbn Sina’nın bu ifadeleri de
göstermektedir ki, bilginin elde edilmesinde birtakım insanlar, sahip oldukları duyusal ve akılsal güçlerini,
duyulur ve düşünülür objeler üzerine yoğunlaştırmadan, herhangi bir bilişsel çabanın içine girmeksizin, yani
dış ve iç yetileriyle soyutlamalar yaparak kavram ve önermeleri yeni bir sentez ve analize tabi tutmadan ve bu
doğrultuda bazı zihinsel süreçleri yaşamadan bilgiyi elde etme ve Faal Akıl ile iletişime geçme yeteneğine
sahip olabilirler. Bu yeteneğin en üstün derecesi de, nebilerin sahip olduğu ‘kutsi akıl’ seviyesidir31. Burada
vurgulanması gereken nokta, Fârâbî’ye göre Faal Akıl ile en üst düzeyde ittisal için, teorik aklın tüm
aşamalarının başarıyla geçilmesi zorunlu bir şart olurken, İbn Sina için, böyle bir durum bazı insanlar için
gerekli değildir.

25 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 40; en-Necat , s. 166
26 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 105-106
27 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 208; en-Necat, s. 193; el-İşârât ve’t-Tenbîhât II, s. 393; İbn Sina’da teorik akıl ile Faal Aklın ilişkisi konusunda
bkz. Herbert A. Davidson, AlFârâbî, Avicenna, and Averroes, on Intellect, Oxford 1992, s. 74 vd.
28 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 106; İbn Sina, , Mebhas ani’l-Kuva’l-Nefsâniyyeti, s. 176
29 İbn Sina, Nübüvvât, s. 42.
30 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 219; en-Necat, s. 167
31 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 220

                                                                7
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13