Page 14 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 14
tarih çevresi
dair düşüncelerinin bir başka yönden tahlil edilmesi gerekir. Aynı anlamda olmak üzere özellikle sezgi
kavramının mahiyetini burada zikretmek, kutsi aklın anlam ve işlevi açısından önemlidir. İbn Sina’ya göre
bilginin kazanılması “ya düşünme, ya sezgi, ya da anlama ile gerçekleşir”49. Ona göre “düşünme, nefsi, feyezanı
kabul etmeye hazır hale getiren hareketlerdir”50. Bu hareketler ise, duyuların akla ilettiği suret ve anlamları
kavramlara dönüştürme ve bunlarla önermeler oluşturma türünden etkinliklerdir. Ancak böyle bir etkinlik
neticesinde Faal Akıl bilgiyi verebilir. Bu nedenle düşünme, bilgiyi arama çabasıdır. Şayet insan kendisini
yoğun bir şekilde böyle bir çaba içine sokarsa Faal Akıl ile ittisali gerçekleştirip bilgiyi elde edebilir.
Filozofa göre bilginin bir diğer elde ediliş yolu sezgidir. “Sezgi (hads), zihnin kendisiyle orta terimi
(bilgiyi) elde ettiği fiilidir”51. Bir başka tanım da şöyledir: “Sezgi orta terimin bir anda zihinde yer etmesidir”52.
İlk tanımda zihnin her türlü eylemi sezgi iken, sonraki tanımda sezgi daha özel bir anlamdadır. Birincisi
düşünmeyi de içine alırken, ikincisinde düşünme olmaksızın bilginin alınması söz konusu edilmektedir. Bu
türden bir sezgi ancak birtakım insanlar için geçerlidir ve bunlar ya kazanılmış akıl düzeyine ulaşmış filozoflar
ya da nebilerdir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, nebinin entellektüel gelişim aşamalarının hiç birisini
geçmeksizin böyle bir yeteneğe sahip olmasıdır ki, işte İbn Sina’nın kastettiği ‘kutsi güç’ budur. Bu güce sahip
olan nebi de dilediği zaman Faal Akıl ile ittisale geçip, çok kısa bir sürede bilgiyi olduğu gibi alır.
İbn Sina’ya göre kutsi akıl “bilmeleke akıl cinsindendir ki o, diğer insanların ortak olamayacakları
gerçekten yüksek bir derecedir”53. Kutsi aklın, meleke halindeki akıl cinsinden kabul edilmesi birkaç yönden
üzerinde durulması gereken bir konudur. İlkin, maddesel aklın Faal Akıldan elde ederek melek halindeki akıl
seviyesine çıktığı ilk düşünülürlerin mutlak doğru bilgiler olması gibi, nebinin Faal Akıldan aldığı vahiy de
mutlak hakikati ifade eder. Diğer yandan nasıl ki, meleke halindeki akıl seviyesinde ilk düşünülürlerin
alınmasında insanın bir gayreti söz konusu değilse, nebi de her hangi bir çaba içine girmeksizin vahyi kabul
etmektedir. Dolayısıyla buradan, nebinin sahip olduğu vahyin tamamını, kendi imkanlarıyla oluşturamayacağı
sonucu çıkmaktadır. Ki bu da, vahyin muhatabının Tanrı tarafından seçildiğini göstermektedir. İbn Sina açıkça
ifade etmese de, kanaatimizce ona göre nübüvvet kesbi değil, vehbidir.
Nebi, hem sahip olduğu kutsi güç, hem de bu güç ile bilgiyi alma noktasında diğer insanlardan ayrılır.
O, Faal Akıldan feyezan eden bilgilerin tamamını ya bir defada veya belirli bir zaman dilimi içerisinde direkt
olarak elde etmektedir. İşte onun bu çerçevede aldığı bilgi vahiydir54. Bu aynı zamanda nebinin kutsi aklı ve
Faal Akıl arasındaki maksimum ilişkinin de adıdır. “Böyle bir nefs sanki kibrit, Faal Akıl da ateş gibidir. Ve
Faal Akıl aniden onu tutuşturur ve kendi cevherine dönüştürür55”.
İbn Sina’ya göre, Faal Aklın sahip olduğu bilgi, hiçbir şekilde harf ve kelimelerle ifade edilmemiş,
ibarelere dökülmemiş, sayısallık ve çokluktan uzak bir anlamlar bütünüdür. Ki bu, aynı zamanda Allah’ın kelam
49 İbn Sina, eş-Şifa, Mantık III, Burhan, nşr. Ebu’l-Alâ el-Afîfî, Kahire 1954, s. 60
50 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 208; el-İşârât ve’t-Tenbîhât II, s. 393
51 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s.219; en-Necat, s. 167
52 İbn Sina, el-İşârât ve’t-Tenbîhât II, s. 393
53 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 219
54 İbn Sina, Nübüvvât, 45, 47
55 İbn Sina, Risale fi’l-Fiil ve’l-İnfial ve Aksâmiha, nşr. Seyyid Zeynelabidin Musevi, Mecmu’ Resail, Haydarabad h. 1354, s. 4
13