Page 12 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 12
tarih çevresi
aracılığıyla ona vahiy indirir. Böylece aziz ve yüce Tanrı tarafından Faal Akla taşan şeyi, Faal Akıl kazanılmış
akıl vasıtasıyla edilgin akla ve sonra muhayyile kuvvetine geçirir. Ve bu insan, Faal Akıldan edilgin akla taşan,
feyz eden şeyle bilge bir insan, bir filozof, tanrısal nitelikli bir akıl kullanan mükemmel bir düşünür; Faal
Akıldan muhayyile kuvvetine taşan, feyz eden şeyle de bir peygamber, geleceği bildiren bir uyarıcı, halihazırda
var olan tikeller hakkında bilgi veren bir haber verici olur”44.
Daha önce de ifade edildiği gibi, Fârâbî’ye göre, muhayyile yetisinin, duyum, arzu gücü ve akıl ile bir
ilişkisi vardır. Ona göre bu yeti, duyum güçlerinin kendisine sunduğu duyulur suretleri, maddeden ayrı ancak
maddesel bağıntıları içinde oldukları gibi idrak eder. Muhayyile yetisi, hayale dayalı iradenin oluşumu
noktasında arzu gücüyle de bir ilişki içerisindedir. Aynı şekilde bu güç, aklın hem teorik hem de pratik kısmıyla
ilişkiye geçerek, pratik aklın kendisine sunduğu tikel formları aynen kabul ederken, teorik aklın kendisine
sunduğu düşünülürleri taklit ederek kabul edebilir.
Bütün bunların yanı sıra muhayyile gücünün Faal Akıl ile de bir ilişkisi vardır. Bu ilişki, teorik ve pratik
akıl aracılığıyla düşünülürlerin muhayyileye aktarılması şeklinde olabileceği gibi, doğrudan doğruya Faal Aklın
birtakım soyut hakikatleri muhayyile gücüne aktarması şeklinde de gerçekleşebilir. Burada şunu belirtmek
gerekir ki, muhayyile yetisi kendisine özgü etkinliğini –bu arada Faal Akıl ile olan ilişkisini de- duyum, arzu
gücü ve akıl ile olan irtibatını kopardığı ya da minimum düzeye indirdiği anlarda gerçekleştirir. Ki bu da ancak
uyku haindeyken ortaya çıkabilir. Faal Aklın uyku esnasında muhayyileye verdiği formlar doğru rüyalar olarak
adlandırılır. Bu idrakler şimdiki zamanla olduğu gibi, gelecekle de ilişkili olabilir. Filozofa göre, bir çok insanın
uyku esnasında elde etiği bu suretler, sınırlı sayıdaki bazı insanlar tarafından uyanıklık anında da alınabilir.
Bunları diğerlerinden ayıran şey ise, sahip oldukları olağanüstü seviyedeki muhayyile güçleridir. Şöyle ki
“muhayyile kuvveti bir insanda son derece güçlü ve tam ise ve ona dışarıdan gelen duyusallar, onu tamamen
kaplayacak ve akılsal kuvvete hizmet etmesini engelleyecek şekilde onu tamamen istila etmiyorsa, tersine onda
bu iki şeyle uğraşmasının yanında kendine has fiillerini gerçekleştirebileceği önemli bir fazlalık varsa, onun
bu iki faaliyetle meşgul olduğu zamanki uyanıklık hali, onlardan tamamen kurtulduğu uyku hali gibi olur.
Şimdi muhayyile kuvveti Faal Akıl tarafından kendisine verilen şeylerin çoğunu, bu şeyi taklit eden gözle
görünür duyusallarla temsil eder. Bu tahayyül edilen şeyler kendi paylarına ortak duyu kuvvetine giderler ve
tasavvur (irtisam) edilirler. Ortak duyu kuvvetinde onların imajları (rusûm) ortaya çıkar çıkmaz, görme
kuvvetinin kendisi bu imajlardan etkilenir (infi’al) ve bu imajlar orada tasavvur edilirler”45. Görüldüğü gibi
birtakım insanlar, üstün muhayyile güçleri sayesinde, uyanıklık halinde bile Faal Akıl ile iletişime geçerek
metafiziksel gerçeklikler hakkında bazı bilgileri temsili bir biçimde elde edebilirler. Filozofa göre, muhayyile
yetisinin bu olağanüstü durumu ancak nebilerde mevcuttur46. Onların, bu güçleriyle Faal Akıldan aldıkları bilgi
de dini anlamdaki vahiydir.
Muhayyile yetisinin, soyut hakikatleri ve düşünülürler suretleri oldukları şekliyle değil de, temsil ve
44 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 106-107
45 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 96
46 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 97
11