Page 6 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 6
tarih çevresi
o nedende bulunanın aracılığıyla etkilenir. Ya da her etkilenen, kendisini etkileyen nedende bulunanın benzeri
aracılığıyla etkiyi kabul edenden etkilenir”11.
Fârâbî ve İbn Sina’ya göre insan, organik varlık tabakasının en üst seviyesini teşkil eder ve diğer
canlılardan sahip olduğu düşünme gücüyle ayrılır. Bir imkanlar varlığı olan insanın entelektüel gelişimi de
ancak bu imkanlar üzerinden açığa çıkabilir. Dolayısıyla insanı diğer canlılardan ayıran ve onun bir insan olarak
belirmesinin nedeni olan düşünme gücü, varlığının başlangıcında, düşünülür formları kabul edecek yatkınlıktan
başka bir şey değildir. Her iki filozof da düşünme gücünü akıl olarak adlandırmakta ve nazari (teorik) ve ameli
(pratik) olarak ikiye ayrıldığını belirtmektedirler. Nazari akıl, insanın kendisiyle bilgiyi oluşturduğu güç iken,
ameli akıl sanatlar ve pratik birtakım işlerle ilgilidir12. Ancak konumuz açısında önemli olan teorik akıldır.
“Bazen düşünen (natık) nefs, kutsal nefs, ilahi sır; bazen de gerçek kalp, zihin (nuhiyy), cevher-asıl
(lübb)… olarak isimlendirilen ve çocuk-yetişkin, deli-akıllı, hasta-sağlıklı insan türünün bütün bireylerinde
mevcut olan”13 teorik aklın, düşünülür suretler karşısındaki konumu, onun derecelerini ortaya koymaktadır. O,
varlığının başlangıcında düşünülür suretleri kabul edici bir yatkınlıktır. Teorik aklın bu derecesi maddesel
(bilkuvve-heyulani) akıl olarak adlandırılır. Bu durumdaki insan çeşitli bilme imkanlarıyla donatılmış olmasına
rağmen, bu imkanların hiç birisi henüz eyleme dönüşmemiştir. Ayrıca sahip olunan bilme imkanlarını harekete
geçirecek kavram ve önerme türünden bilgilerin varlığından da söz edilemez14.
Maddesel aklın bilfiil duruma yükselmesi, kendisinde ilk düşünülürlerin (el-ma’kûlâtü’-ûlâ) oluşmasıyla
gerçekleşir. Bu akıl özünde bilfiil olmadığı için, kendisini bilkuvve durumdan bilfiil duruma yükseltemez.
Dolayısıyla kuvve halindeki aklın, bilfiil hale gelmesi için bir başka nedene ihtiyaç vardır. “Çünkü güç halinde
bulunan her bir şey, etkin bir duruma ancak etkin olan bir başka neden tarafından çıkartılabilir”15. İşte bu harici
neden Faal Akıldır. O, kendisinde bulunan düşünülür formları maddesel akla vererek onu bilfiil kılar. Burada
Faal Aklın, kuvve halindeki akla verdiği bilgiler, ilk düşünülülerdir16. Bu ilk bilgilerin elde edilmesinde insanın
hiçbir bilişsel gayreti söz konusu değildir. Onlar, uygun yatkınlıkta ve yaratılışta olan insana ilahi ilham yoluyla
yani Faal Aklın feyezanı sonucu ulaşırlar. Fârâbî, bütün insanların bu ilk düşünülürleri elde edemeyeceğini
söylemektedir. Ona göre “her insan bu ilk düşünülürleri alma yatkınlığında yaratılmamıştır; çünkü, her insan
yaratılışı gereği, eşit olmayan güçler ve farklı hazırlıklara sahiptir. İnsanlardan bazıları, yaratılışları gereği, ilk
düşünülürlerden hiçbirini almaya yatkın değildir. Bazıları da –sözgelişi deliler- onları olduklarından başka türlü
kabul ederler. Bazıları ise onları, nasıl iseler öylece kabul ederler”17. Kaldı ki, hem maddesel aklın, hem de ilk
düşünülürlerin yapısı gereği, insan bunları kendi bilgisel imkan ve donanımlarıyla elde edemez18.
11 İbn Sina, Risale fi’l-Işk, nşr. Hasan Asî, et-Tefsîru’l-Kur’ân ve’l-Lugatü’s-Sufiyye fî Felsefeti İbn Sina, Beyrut 1983, s. 266
12 Fârâbî, İdeal Devlet, s.91; es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 2-3, 39; İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 32, 185 vd.
13 İbn Sina, Risale fi’l-Kelam ala’n-Nefsi’n-Nâtıka, nşr. Ahmed Fuad el-Ehvani, Ahvalü’n-Nefs, Kahire 1952, s. 195
14 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 88;es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 40; İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 39; en-Necat, nşr. Muhyiddin Sabri Kürdî, Kahire 1938,
s. 165; el-İşârât ve’t-Tenbîhât II, s. 389; Risale fi’l-Kelam ala’n-Nefsi’n-Nâtıka, s. 195
15 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 208; en-Necat, s. 193
16 Fârâbî, İdeal Devlet, s. 89 vd.; es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 40; İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 208-209; en-Necat, s. 193. Fârâbî ve İbn Sina’nın
bilgi anlayışında ilk düşünülürler (el-ma’kûlâtü’l-ûlâ), insanın duyu ve deneyle elde edemediği, kendilerine doğuştan (fıtrî-garizî) sahip olduğu “bütün
parçadan büyüktür”, “bir şey aynı anda iki farklı yerde bulunamaz” türünden bilgilerdir. Bunlar aynı zamanda aklın açık-seçik ilk bilgileri olarak isim-
lendirilir. İkinci düşünülürler (el-ma’kûlâtü’s-sâniye) ise, insanın birinci düşünülürlerden sonra kendi çabalarıyla elde ettiği, bilimlere ait diğer bilgileri
içerir.
17 Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 40-41
5