Page 67 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 67

tarih çevresi

servet ve zenginliği33, her çeşit “hedonizm”i, “oyun ve eğlenceyi”34, “şan ve şöhret”i35, “egemenliği”, “zenginliğe
ve soya dayalı üstünlüğü”36 gaye edinen yaşayış biçimlerini kötü gördüğü gibi, ortak insani değerlere inanmayan,
aşağılamayı, savaşı ve yok etmeyi tabii gören ve adaleti bununla özdeşleştiren37 ve aynı şekilde adil olmayı
korkaklık ve zaafla izah edip, güce indirgeyen38 bütün anlayışları, hem birey planında hem de toplum planında
kesinlikle reddetmektedir.

         Fârâbî, erdemli davranmayı, “şeref, riyaset ve zenginlik” gibi dünyevi amaçlara ulaşmanın bir aracı
olarak kullanan ve böylece gerçek niyetlerini saklayan fırsatçıları, dinin ve yasaların emirlerini kendi çıkarları
doğrultusunda yorumlayan tahrifçileri39 ve hakikati kendi idrakleriyle özdeşleştirerek insanı hakikatin ölçüsü
olarak gören anlayışları40, erdemli toplumdan kovulması gereken anlayışlar olarak değerlendirir.

         Yine Fârâbî, metafizik hakikat ve doğruluk standartlarını bir kenara bırakıp, bütün idari ve politik
mesaisini, yönetilenlerin arzu ve isteklerini yerine getirmeye ve iktidarının devamı uğruna onlara şirin
görünmeye adayan ve toplum nezdinde sadece bu özelliği ile değer kazanan ve dolayısıyla varlıklı ve soylu
kesimler tarafından güdülen yöneticileri ve onların yönetim biçimlerini açık ve kesin bir şekilde erdemsiz olarak
nitelendirir41. Zira, ilke olarak, erdemsizin yönettiği bir toplumun iyi olması imkansızdır. Bu nedenle, erdemli
bir başkan, mutlak anlamda yöneticidir ve asla başka bir kimse veya güç tarafından yönetilmez. Erdemli başkan,
Tanrının niteliklerini, insani çerçevede en yüksek düzeyde gerçekleştiren kişidir ve esasen toplumun erdemli
ve mutlu olmasının ilkesi de odur. O hem zatına ilişkin özellikler bakımından hem de, cömertlik, adalet ve
yönlendirme gibi başkalarıyla ilişki bağlamında söz konusu olan özellikler bakımından mükemmeldir42.

         İlim, hikmet ve nübüvveti şahsında cem eden ve tabii olarak doğruyu ve doğru kimseleri, adaleti ve
adil insanları seven43 bir başkanın yönettiği bu toplumda mevki ve onur gibi manevi rütbeler de, mal ve mülk
gibi maddi iyilikler de, tabiatta cereyan eden ilahi düzene uygun olarak, tam bir adaletle, yani her kese hak
ettiği şeyi vererek, bölüştürülür44.

         Esasen her bir ferdin hakka-hukuka riayet ettiği, sevgi ve gönüllülük esasında birbirine bağlandığı
böyle bir toplumda, adalet dağıtıcılarına da, adli kurumlara da, teorik olarak, bir ihtiyaç olmayacaktır. Fârâbî’nin
telaffuz etmediği bu sonucu, onun Endülüslü takipçisi İbn Bacce vurgulu bir biçimde ifade edecektir.

33 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 88
34 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 89
35 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 89-90
36 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 90 vd.
37 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 158
38 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 158
39 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 104 vd.
40 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 106-107
41 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 99
42 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 127 vd.
43 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 128
44 İyiliklerin taksim edilmesi ve doğru taksimin korunması anlamında adalet için bkz., Fârâbî, Fusulu’l-Medeni, s. 141
vd.

                                                               66
   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72