Page 62 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 62

tarih çevresi

“bir nizam ve hak etmeye dayalı bir adalet üzere” gerçekleşir. “Bir adalet ve hak edişe göre meydana gelen şey
ise tam bir hayırdır”18. Şu halde, varlığın Tanrıdan feyezanı, esasen, iyiliğin feyezanıdır ve insanda akla dayalı
bir donanımın var olması, tabii iyiliğin son halkasıdır. İnsanın yapması gereken şey de, kendisine ulaşan iyilik
düzenini iradenin alanında, iradeye dayalı fiillerle devam ettirmek ve son sınırına ulaştırmaktır. Tanrının insana
böyle bir sorumluluk yüklediğini söyleyebiliriz. Çünkü insana özünde ilahi olan bir şey, yani akıl verilmiştir
ve akıl, eşyanın hakikatini kavradığı gibi, onda var olan ilahi düzeni ve bu düzenin yaratıcısını da kavrayabilir.
İnsanın iradi olarak elde edebileceği en yüksek iyilik de bu düzeyde ortaya çıkar.

         Fârâbî, mutlak iyi ile mutluluğu özdeşleştirir ve mutluluğu insanın kendisi için yaratıldığı en son amaç
olarak belirler. Mutluluk, başka hiçbir şey için değil, kendisi için istenen iyiliktir, iyi olma durumudur. Onun
ötesinde, insanın elde edebileceği daha yüce bir şey yoktur. Onu elde etme sürecinde yarar sağlayan şeyler,
iyi, engel teşkil eden şeyler ise, kötüdür. Her insan doğal olarak mutlu olmak ister ve bu da ancak iradi fiillerle
gerçekleşir. Dolayısıyla insanın her şeyden önce mutluluğu bilmesi, sonra onu gaye olarak belirleyip istemesi
ve ameli akıl çerçevesinde ona ulaştıracak fiilleri belirlemesi ve bunları hayata geçirmesi gerekir19. Bu durumun
bir insanda gerçekleşmesi ise, ancak, bütün ruhi yetilerin akla tabi olması ve onun amaçlarına hizmet etmesiyle
mümkün olur. Şu halde mutluluk dediğimiz iyilik ve yetkinlik durumu, doğal düzene uygun olarak, ruhun
yetilerinin bir uyum, bağlılık ve düzen içerisinde var olmasını ve bu anlamda bir tevhidi ifade eder. Şunu ifade
edebiliriz ki, mutluluk, evrende var olan ilahi/akli düzenin, birlik, bütünlük ve adaletin insan varlığında irade
ve ihtiyara dayalı olarak yeniden inşa edilmesidir.

         Fârâbî’ye göre, mutluluk insanda karakter bütünlüğünü, tutarlılığı, her bakımdan gerçekleşmiş olmayı,
maddi ve dünyevi olan her şeyden bağımsız olarak var olabilmeyi ve bu anlamda bir hürriyet ve özgüveni ifade
eder. Mutlu insan yüzünü dünyevi olandan ilahi olana çeviren ve varlığın hakikatini kavrama çabası içerisinde
olan insandır. Bununla beraber, Fârâbî’ye göre mutluluk, mistik yollarla değil, bilmeye dayalı olarak, dünyayı
bir kenara iterek değil, onu anlayıp aşarak gerçekleşir. Dolayısıyla filozofumuzun nazarında mutlu olmak,
birbirine indirgenemeyen iki şartı gerekli kılar: Bilinmesi gerekenleri bilmek, yani teorik ve pratik bütün
bilimleri tahsil etmek ki, bu fikri sahada birliği, tevhidi ifade eder ve yapılması gerekenleri yapmak, yani erdemli
olmak ki, bu ameli sahada, eylemlerde birliği ifade eder.

         Erdem kavramıyla, Fârâbî’nin siyaset felsefesine geçiş yapabiliriz. Çünkü ahlaki fiiller ve onları var
kılan erdemler, ancak başkalarının bulunmasıyla anlam kazanır.

         TOPLUM

         Fârâbî’ye göre, hem zaruri ihtiyaçlarını hem de ulaşabileceği yetkinlikleri tek başına elde edebilecek
bir donanıma ve daha önemlisi varlığını tek başına sürdürecek bir yapıya sahip olmaması sebebiyle, insan,
tabiatı bakımından toplumsal/ictimai bir varlıktır20. Dolayısıyla toplumun var olması ve hattı belli sosyal sınıflar
18 Fârâbî, Fusulu’l-Medeni, s. 150
19 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 72
20 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 69

                                                               61
   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67