Page 63 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 63

tarih çevresi

halinde var olması, tabii düzenin, insan için iyi olanı yapma çabasının bir uzantısı, bir neticesi olarak
değerlendirilebilir. Bu bağlamda, mesela, bir araya gelmeyi mümkün kılan sevgi, insanda söz konusu doğal
düzenin bir etkisi olarak bulunmaktadır. Aynı şekilde Fârâbî, milletlerin, yapı, karakter ve dil farklılıklarını,
gök cisimlerinin farklı hareketlerinin ve dolayısıyla tabii düzenin etkisiyle açıklamaktadır21.

         Fârâbî’ye göre, toplumların fazilet durumunu belirleyen şey, onları var kılan gayelerdir. Gayeler ise
çoktur ama bunları Fârâbî’nin yaptığı gibi, gerçek mutlulukla ilgili olanlar ve olmayanlar şeklinde iki ana
kategoriye ayırabiliriz. İnsanın kendisi için yaratıldığı gerçek mutluluğu elde etmek amacıyla bir araya gelen
insanların oluşturduğu toplum, erdemli toplumdur22.

         Gerçek mutluluğu değil de, fayda, haz, zenginlik, egemenlik ve şöhret gibi dünyevi iyiliklerden birini
elde etmek için bir araya gelen insanların oluşturduğu toplumlar da, birçok çeşidi bulunan erdemsiz
toplumlardır23. Erdemsiz toplumlarda, günümüz toplumlarında da görülebileceği üzere, ideal toplumsal
örgütlenmenin gayesini oluşturan metafizik boyut göz ardı edilmiştir; onların gözettiği amaç, içerisinde
yaşadığımız dünyaya, maddenin dünyasına ait bir şeydir. Bu şey, ister sağlık ve afiyet gibi bu dünyada
yaşayışımızı mümkün kılan “zorunlu iyiler”den birisi olsun, isterse “zenginlik, haz, prestij, haşmet ve
egemenlik” gibi insanın egosunu tatmin etmeye yönelik tutkulardan birisi olsun, “bilgisizlik esasına dayalı
(cahiliyye)”dır, bu dünyaya aittir, dolayısıyla gerçek mutluluğu verme özelliğinden yoksundur. Bu nedenle de,
onların elde edilmesinde erdemler gerekli değildir.

         Fârâbî, faziletleri erdemli topluma tahsis ederek, metafizik boyutu dikkate almayan bütün yaşayış
biçimlerini erdemsizlikle nitelendirir ve bu toplumlarda zaman zaman gözlemlenebilecek olan uyumluluk ve
adalet gibi fazilet belirtilerinin esasen sahte olduğu düşünür24. Çünkü genel olarak erdem, insanın metafizik
doğasına uygun bir gayenin belirlenmesini ve ruhun da bu gayeye uygun davranışları hasıl edecek bir yapılanma
içerisinde bulunmasını şart koşar ki, Fârâbî bunu, yani insanın diğerleriyle ilişkisinde erdeme dayalı fiilleri
yapmasını, genel anlamda adalet olarak isimlendirir25. Ruhun bu şekilde yapılanması ise, ruhi yetilerin, tabiatın
adaletine uygun gelecek tarzda, aklın yönetimi altında uyumlu bir sıralanışını gösterir. Bu sıralanmada, ruhi
yetilerin yanlış yerlerde bulunması ise, bir düzensizlik, bir hastalık ve dolayısıyla genel anlamda bir adaletsizlik
belirtisidir. Hastalıklı bir yapıdan sağlıklı bir sonucun çıkması elbette mümkün değildir. Çünkü eksik olandan
ancak eksik olan sadır olur. Bu analojiyi devlete teşmil ederek sürdürmek de mümkündür. Şöyle ki, eğer bir
devlet, toplumsal uyum ve düzenden mahrumsa, sosyo-politik bakımdan hastadır ve dolayısıyla onda erdeme
uygun davranışların ve konumuz itibariyle doğru adalet uygulamalarının ortaya çıkması imkansızdır.

       Fârâbîye göre, evren, sağlıklı bir organizma ve erdemli toplum arasında yapı ve işleyiş bakımından bir
benzerlik bulunmaktadır26. Şöyle ki, iyi devlet evreni mikro düzeyde yansıtır; bir organizmayı da makro
düzeyde. Bu analojinin hedefi, büyük ölçüde, yönetici ilkenin devletteki konumunu tespit etmek ve önemini
21 Fârâbî, es-Siyasetu’l-Medeniyye, s. 70
22 Fârâbî, Kitabu’l-Mille, s. 55
23 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 131
24 Fârâbî, Fusulu’l-Medeni, s. 121
25 Fârâbî, Fusulu’l-Medeni, s. 144
26 Fârâbî, Kitabu’l-Mille, s. 61 vd.

                                                               62
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68