Page 59 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 59
tarih çevresi
gerçekleştirme arzusu içerisinde olan mümkün varlıklar, bir var oluş çabası ve arayışı içerisinde olurlar6. İşte,
kozmik adalet, öncelikle, doğal yollarla gerçekleşen bu var oluş çabası ve arayışında asla bir haksızlığın
bulunmadığını, bilakis her şeyin amaca uygun olarak adaletle gerçekleştiğini ifade eder.
Fârâbî’ye göre, oluşun kendisi yani maddenin form kazanarak basit cisimleri, basit cisimlerin de çeşitli
karışım biçimleriyle daha karmaşık varlık yapılarını oluşturması, gök cisimlerinin hem birbirleri hem de dünya
karşısındaki farklı durumlarına göre meydana gelen ortak ve farklı hareketleriyle gerçekleşmektedir. Tabii
dünyadaki adalet de, aynı şekilde, doğal yollarla yani gök cisimlerinin mükemmel hareketleri çerçevesinde,
bunların ya doğrudan etki etmeleri veya mümkün varlıkların etki ilkelerini ve genel olarak oluş ve bozuluşun
dinamiklerini var etmeleri yoluyla gerçekleşir7.
Tabiattaki uyum, bağlılık ve düzenin bir diğer boyutu da, tabii varlık mertebelerinin birbirlerine yönelik
gayeli ilişkilerinde yatmaktadır. Fârâbî, tabiatın teleolojisini, “tabii şeylerde saçma bir şeyin asla
bulunamayacağını”, “tabiatın boş/batıl bir iş yapmayacağını”8 sık sık tekrar ederek belirtmektedir. Bu anlamda,
dört unsur, madeni cisimler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar tek bir amaca yönelmiş aynı bütünün parçaları
olarak, belli bir sıradüzeni içerisinde var olurlar. Altta olan üstte olana madde ve/veya alet olarak hizmet etmekle
kendi gayesini gerçekleştirmiş ve böylece tabii bütünün bir parçası olmuş olur. Şöyle ki, kendisinden dolayı
var olduğu şey için, mesela bitkinin hayvan için besin olarak bir madde teşkil etmesi ve ona katılması, hem
kendisi için, hem hayvan için bir adalettir. Her bir tabii varlık türü bu doğrultuda üzerine düşeni gerçekleştirir
ve böylece, birbirleriyle uyum halinde olanlar da, birbirlerini yok etmeye çalışanlar da, kısaca her türden oluş
ve yok oluş da ortak bir gayede buluşmuş olur9 ki, bu, nihai planda Tanrıdan dolayı var olan bir gayedir. Her
bir mevcut, yetkinliklerini elde ederek kendini gerçekleştirme arzusu içerisinde Tanrıya yönelir10. Tabiatta var
olan çokluğu, birliğe dönüştüren ve uyuşan ve çatışan farklı yatkınlıkları, yapıcı ve yok edici farklı güçleri
insicamlı, uyumlu ve adaletle işleyen tek bir bütünün parçası haline getiren de bu gai yöneliştir.
Nihai planda evrensel adaletin ve adaletle birlikte iyi olan her şeyin gerçek ilkesi, Tanrının varlığının
mükemmelliğidir. İkinci dereceden nedenler ve gök cisimleri bu mükemmelliği aktaran yardımcılar olarak
sistemde yer alırlar. Bu mükemmelliğin bir neticesi veya ona ilişen bir şey olarak, kainatta tam ve zorunlu bir
adalet hakimdir. Çünkü mevcutların, şimdi olduğundan farklı olarak başka bir varlığa sahip olması mümkün
olmadığı gibi, daha mükemmel olmaları da imkansızdır. Daha mükemmel bir tabiatın var olmasının imkanı
düşünülemez11. Dolayısıyla, Fârâbî’ye göre, “tabii cisimlerin oluş ve bozuluşunda, olup biten her şey bir
tamlık, mükemmellik, inayet, adalet ve hikmete göre olmakta ve onda (oluş ve bozuluşta) hiçbir şekilde bir
ihmal, noksanlık ve zulüm” bulunmamaktadır12. Doğal veya kozmik adalet dediğimiz şey de bundan ibarettir.
6 Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 54
7 Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 55
8 Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 36, 38
9 Bkz., Fârâbî, es-Siyasetü’l-Medeniyye, s. 59 vd.
10 Fârâbî, Ârâu Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 122
11 Fârâbî, Fusulu Mebâdii Ârâi Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, s. 82-83, Fârâbî, Kitabu’l-Mille ve Nususun Uhra, Nşr., M.
Mehdi, Beyrut 1986, içinde.
58