Page 42 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 42
tarih çevresi
nedenleri detaylandırılmaya muhtaçtır4.
Dede Korkut Hikayeleri yukarıda bahsedilen problemlere ışık tutacak niteliktedir. Çünkü bu hikayeler,
çoğunlukla kahramanlar etrafında örülü olsa ve kahramanlık formu içinde dile gelse de, İslamlaşma sürecinde
Oğuzların devlet teşkilatlarını, örf ve adetlerini, sevinç ve üzüntülerini, topyekün beşerî tepkilerini açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Hikayelerde yer alan dini kavramlar ki, bunlar da genellikle yer, şahıs, insani
ilişkiler, tabiat ve bazı olaylar karşısında verilen tepkiler ve günlük birtakım pratiklerle ilgili olarak Türklerin
gündelik hayatlarına ait olsa da, biz bu kavramlardan hareketle bazı teolojik ve felsefi sonuçlara ulaşabiliriz.
Bir toplumun herhangi bir dini kabul ediş sürecinde, o dini, kendi milli özelliklerine dönüştürmesi ve
kendisinin de o dinin karakterine bürünmesi söz konusudur. Dinin yanında, dil, örf-adetler, siyaset, mimari,
sanat vs gibi hususlar da bunlara ilave edilebilir. Dede Korkut Hikayeleri gibi ilk dönem ürünler, daha doğru
bir ifadeyle geçiş dönemi eserleri bu konulara dair bilgileri içermesi açısından da dikkate alınmalıdır. Mesela,
Araplardan sonra İslam’ı kabul eden iki büyük milletten biri olan İranlıların din dilini dönüştürmeleri, buna
karşın Türklerin dönüştürmeden Arapça ve Farsça din dilini tercih etmeleri, ayrıntılı örneklerle bu hikayelerde
görülebilir.
Şurası unutulmamalıdır ki, ister ilahi isterse beşerî kaynaklı olsun bütün dinler ve sosyal projeler, yerel
ve hatta reel olanı dikkate almadan, onlarla belirli bir düzeyde barışık olmadan maya tutamaz ve genel kabul
göremez. Dinler söz konusu olduğunda, en geniş anlamda evrensel bir karakter arzeden İslam için de bu durum
aynen geçerlidir. Gerek itikat gerekse muamelata ait hususlar ve bir inananın gündelik hayatı içerisindeki her
bir şey, geniş anlamda beşerî unsuru gözetirse, dar anlamda da yerel ve reel olanı dikkate alırsa, onu bütünüyle
gözardı etmez ise, peygamberin tebliği başarılı olur, değilse, yani dinin topyekun emirleri ilkin hitap ettiği
toplumun dinamikleri ile bütünüyle çatışırsa ya da taban tabana zıt birtakım durumlar içerirse burada ciddi
sıkıntılar açığa çıkar. Şimdi buradan hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, İslam da, hem itikadi hem de
amali konularda ilkin muhatap aldığı toplumun yani Arapların yaşayışını, ümit ve beklentilerini, korku ve
kaygılarını vs. dikkate almış, ilgili örnek ve değerlendirmeleri de onların bildiği ve müşahede alanına giren
obje ve olgulardan oluşturmuştur. Bunun içindir ki, İslam, Araplar arasında yirmi yıl gibi kısa sayılacak bir
zaman diliminde genel bir kabul görmüş, çok kısa bir süre sonra da onlar eliyle bir medeniyet inşası
gerçekleşmiştir. Ancak şunu da önemle belirtmek gerekir ki, Kur’an ve Hadisler bütünüyle Arap ve İbrani
algılama biçimini de yansıtmaz; orada kullanılan kavramlar, insan tiplemeleri, hukuki müeyyideler vs. tamamen
Sami kültürünün ve cahiliyye geleneğinin formları da değildir5.
4 Konuyla ilgili olarak bkz:Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1984; Osman Turhan, Türk Cihan Hakimiyeti
Mefkuresi Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1979; Emel Esin, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslamâ Giriş, Edebiyat Fa-
kültesi Matbaası 1978;Ahmet Yaşar Ocak, Türkler, Türkiye ve İslam, İletişim Yayınları, İstanbul 2002; Fatih M. Şeker, İslamlaşma Sü-
recinde Türklerin İslam Tasavvuru, Dergah Yayınları, İstanbul 2016
5 Konunun ayrıntılı bir tartışması için bkz. Ahmet Davutoğlu, İslam Düşünce Geleneğinin Temelleri, Oluşum Süreci ve Yeniden Yo-
rumlanması, Divan Dergisi, 1996/1, Yıl 1, Sayı 1, İstanbul, s. 2 vd.
41