Page 21 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 21

tarih çevresi

delili incelemektedir. Kozmolojik delile göre, evren sonlu ve nedenlidir; her sonucun bir nedeni vardır ve bu
neden-nedenli ilişkisi olduğu şekliyle sonsuza kadar gidemez (teselsülün imkansızlığı). İşte bu neden-nedenli
ilişkisinin sonsuz sürede imkansızlığı sebebiyle, oluş, bir İlk-nedende durmak zorundadır. Bu İlk-neden ise
varlığı kendinden olan, yani var olmak için bir nedene ihtiyaç duymayan, tüm varlığın kaynağı olan Tanrı’dır.
İkbal’e göre delil iki yönden tutarsızdır. İlkin, “sonlu bir malul ancak sonlu bir illet, ya da olsa olsa böyle
illetlerden oluşan sonsuz bir dizi meydana getirebilir”19. Dolayısıyla akıl, hiç bir zaman sonludan hareketle,
sonsuza bu şekilde ulaşamaz. İkinci olarak, delil nedenli olanı yok saymaktadır; yani nedenli olanı reddederek
İlk-nedeni tasdike çalışmaktadır. “Oysa gerçek sonsuz, sonluyu dışarıda bırakmaz. Sonluluğunu yok etmeden,
onu kendi kapsamına alır, varlığını açıklar ve kanıtlar”20.

         Teleolojik delil, evrendeki düzen, uyum ve gayeden hareket ederek sonsuz bir gücün varlığına ulaşmayı
amaç edinir. Bunu yaparken bir sanatkarın sanatı ile olan ilişkisini örnek olarak kullanır. İkbal’e göre, bütün
bu yönleriyle teleolojik delil bizi kabul edilebilir bir sonuca götüremez. Çünkü bu delile göre Tanrı bir yaratıcı
değil, sadece bir düzenleyici ve aynı zamanda evren ölü ve duygusuz bir konuma indirgenmiştir. Ayrıca
sanatkarın sanatı ile olan ilgisi, Tanrı’nın evren ile ilgisine kesinlikle benzemez. Bu delilin sonuçlarından biri
de ideal olan ile reel olan, bir başka ifadeyle yaratan ile yaratılan arasında derin bir mesafe açması ve düşünceyi
sadece soyut olanla irtibatlandırmasıdır. Halbuki düşünce İkbal’e göre maddenin oluşturulmasında dahili ve
asli bir unsurdur21. Teleolojik delil vasıtasıyla Tanrı’nın varlığını ispatlamak ile evrende bir teleolojinin
(gayeliliğin) var olup olmadığı konusu birbiriyle bağlantılı olduğu için, bu konuya İkbal’in evren ile ilgili
görüşleri değerlendirilirken daha sonra döneceğiz.

         İkbal’in, Tanrı’nın varlığıyla ilgili ele alıp eleştirdiği son delil, özellikle Descartes ile birlikte meşhur
olan ontolojik delildir. Bu delil, zihnimizde var olan “mükemmel varlık” fikrine dayanan bir dizi akıl yürütmeyle
meydana getirilmiştir. Buna göre bendeki mükemmelik fikri eksik ve sonlu olan dış dünyadan elde edilemez,
halbuki bendeki her fikrin bir objektif gerçekliği olmak zorundadır. Mükemmellik fikri de dış dünyadan
gelmediğine göre, o zorunlu olarak mükemmel olan Tanrı’nın varlığını işaret eder. Öncelikli olarak İkbal,
Kant’tan da istifade ederek, bir şeyin varlığını kavramanın, objektif varlığa delil olamayacağının altını çizer.
Esasen bu delil, mükemmel bir zatın tasavvurunda, o zatın varlığının da mündemiç olduğunu bize hatırlatıyorsa
da, İkbal’in temel eleştirisi, Kartezyen felsefenin düşünceyi, eşyaya dışarıdan etki eden bir unsur olarak
değerlendirmesi ve daha da önemlisi sonlu olanı yok sayarak ya da değersizleştirerek sonsuz olanı bulmaya
çabalamasıdır22. Kaldı ki bu tutum İkbal’in felsefesine taban tabana zıt bir durumdur. Bizim asıl amacımız
İkbal’in bu delillerle ilgili görüşlerinin ve eleştirilerinin ayrıntılı bir açıklaması olmadığı ya da asıl gayemizin
İkbal’in Tanrı ve evren ile ilgili düşüncelerinin tesbiti olduğundan konuyu burada ayrıntılandırmayı uygun
bulmadık23.
19 Dini Düşünce, s .49-50
20 Dini Düşünce, s. 50, Ayrıca bkz.Jamila Khatoon, İkbal’in Felsefe Sisteminde Tanrı, İnsan ve Kainat, (çev. Celal Türer),

  Üniversite Kitabevi, İstanbul tsz., s. 45 vd.
21 Dini Düşünce, s. 50-51; Jamila Khatoon, age, s. 47.
22 Dini Düşünce, s. 52-53

                                                               20
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26