Page 18 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 18
tarih çevresi
Her düşünür kendi döneminin çocuğudur; mütefekkirin düşünsel hassasiyetleri ve ilmi ilgileri, öncelikle
kendi sosyo-kültürel coğrafyasını etki altına alan problemlere yöneliktir. Ancak düşünür, bu problemlerle
ilgilenirken ya da onlara çözüm ararken, kendi sosyo-kültürel coğrafyasında sıkışıp kalmaz; geçmişten
günümüze çeşitli problem alanlarından haberdar olup, pekçok farklı ilmi tavırları ve çözüm denemelerini dikkate
alır ve gündemine taşır. Özellikle ilgi alanına giren problemlerin ortaya çıktığı ve sürüpgittiği sosyal yapıyı,
bu yapının ürettiği kültürel dokuyu ve bu kültürün ifadelendirilip şekillendiği dilin çeşitli fonksiyonlarını bilmek;
ayrıca yaşadığı zamanın ilmi verilerini bilip yeni olanı ortaya koymak bir düşünürün ayırt edici özelliği olması
gerekir. Bütün bu nitelikler Muhammed İkbal’de fazlasıyla vardır. O, bütün mesaisini, İslam toplumunun o
günkü problemlerine ve İslam düşüncesinin çeşitli alanlara yönelik problemlerinin çözümüne hasretmiştir. Bu
bağlamda o, bir din adamı, sosyal bilimci, politik bir kişilik ve filozof-şair olarak karşımıza çıkar, ancak onun
dikkat çeken tarafı filozofloğu ve şairliğidir.
İkbal’in felsefi ilgileri, Tanrı, evren, insan, bilgi, ahlak, değer, ölümsüzlük, siyaset, özgürlük vs. gibi
pek çok konuyu kapsamaktadır. Ancak biz, bu çalışmada İkbal’in Tanrı ve evren hakkındaki görüşleri üzerinde
durmaya çalışacağız. Bunu yaparken de, öncelikle İkbal’in kendi eserlerinden hareket edeceğiz. Onun felsefi
ilgilerinin (özellikle Tanrı ve evren) yoğunlaştığı eserleri “İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu”1 ve
“Cavidname”2dir. Her ne kadar İkbal’in doktora çalışması olan ve “İslam Felsefesine Bir Katkı”3 adıyla
Türkçeye çevrilen eseri doğrudan bu konularla ilgili görülse de, İkbal’in bu eserinde ortaya koyduğu bazı
konuları sonradan düzelttiği ve onun düşüncesinin 1910’lardan sonra şekillendiği4 dikkate alınırsa, onun doktora
çalışmasından daha çok diğer eserlerini temel almamız isabetli olacaktır. Kaldı ki, Cavidname, İslam’da Dini
Düşüncenin Yeniden Doğuşu adlı eserin (bu eser İkbal’in felsefesini ortaya koyduğu tek nesirdir), şairane bir
versiyonudur5.
İkbal’in etkilendiği düşünce sistemlerini ya da düşünürleri bilmek, onun hem felsefi ilgilerini anlamak
için bize bir anahtar sağlayacaktır, hem de düşüncesinin derinliğini kavramamızı kolaylaştıracaktır. İkbal, bir
taraftan Antik Grek ve Hellenistik kültür ile ait olduğu İslam düşüncesini çok iyi özümsemiş, diğer taraftan
varlığını bir dereceye kadar İslam düşüncesiyle girdiği polemiğe borçlu olan modern Batı düşüncesini
derinlemesine kavramıştır. Aynı zamanda yaşadığı bölgenin iki büyük kültürü Budizm ve Hinduizme de vakıf
olan İkbal’in bir de kadim İran düşüncesini bütün bunlara yedeklediği düşünülüp, problemleri mütefekkir
hassasiyeti ve şair duyarlılığı ve coşkusu ile ele alması göz önüne alındığında, onun bilgi birikiminin ve bu
birikimden süzülen düşüncelerin niteliği kendiliğinden ortaya çıkacaktır. İkbal’in düşüncesinin şekillenmesinde,
müslüman düşünürler sözkonusu olduğunda Suhreverdî Maktul, İbn Arabî, Abdulkerim Cîlî, Mevlana ve İmamı
1 Muhammed İkbal, İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, (çev.Ahmet Asrar), Bir Yayıncılık, İstanbul 1984. (Bundan
sonra bu eser sadece “Dini Düşünce” şeklinde belirtilecektir.)
2 Muhammed İkbal, Cavidname, (çev.A. Schimmel), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989.
3 Muhammed İkbal, İslam Felsefesine Bir Katkı (İran’da Metafizik İlimlerin Tekamülü), (çev. Cevdet Nazlı), İnsan Yayınları,
İstanbul 1995.
4 Bkz. Schimmel’in Cavidname’ye yazdığı önsöz, s. 14.
5 Schimmel, aynı eser, s. 18
17