Page 25 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 25

tarih çevresi

hareketin, doğal olandaki işleyişinin, yukarıdaki temellendirmeden farklı olduğunu; yani zaman ve hareketin
bir dizi, mekanın boşlukta yer kaplamanın zemini olduğunu bize göstermesi durumu değiştirmez. Çünkü insan
aklı ve duyuları, sonsuzluğu idrak etmekten acizdir; bir başka ifadeyle onlar, sonsuz olanı sonlu bir karakterde
idrak eder ya da sonsuzu kısmen anlayabilir. O nedenle, sadece duyu ve deneye dayanan tabii bilimler bütüncül
bir doğruya ulaşamazlar. Bunun içindir ki, Einstein’in izafiyet teorisi ve buna dayanan fiziği, İkbal için pek
çok şey ifade etse de, varlığın nihai hakikatlerini anlamada yetersizdir. Bu anlamda tabii bilimler sanki “tabiatın
leşine üşüşen ve her biri bir et parçası kapıp kaçan bir akbaba sürüsüne benzer”41. Kısaca zamanın, mekanın ve
hareketin kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Onlar Zat-ı İlahi’nin sonsuz görünümleri içinde bir görünümdür.

         Muhammed İkbal, Tanrı-evren ilişkisi ve evrenin yapısı söz konusu olduğunda, zaman kavramı üzerinde
daha ayrıntılı durmaktadır. Ona göre, sonsuz bir zamanı içeren Mutlak Ben, kendini evrende sonlu zaman
içinde açığa vurur. Esasen sıradan insanın zihin yapısı sonsuz olanı, sonlu bir halde idrak eder, ve aynı zamanda
değişim ve dinamizm süreli (sonlu) zaman kavramına dayanmaksızın anlaşılmaz. Sonlu ben yani insan, birtakım
pratik amaçları için sonsuz zamanı sonlu olarak kabul eder, o sonsuzu gece-gündüz, dün-yarın, geçmiş-gelecek,
önce-sonra gibi tasavvur ederek hayatını kolaylaştırır. Oysa bilinçli bir tecrübe (dini-mistik tecrübe) zamanın
gerçek mahiyetni bize verebilir42. Gerçekte zaman, ebedi bir şimdidir, ne geçmiş geride bırakılmış ne de gelecek
henüz gerçekleşmiştir. Yani zaman, tamamen özgür ve öngörülmesi mümkün olmayan İlahi bir etkinliktir.
Tanrı kendinde sonsuz oluş imkanlarını barındırır ve zaman, bu imkanların hem ölçüsü hem de ilanihaye açığa
çıkmasıdır (kader)43, bu sebeple topyekün hayat ve evren, Sonsuz Ben için bir andan başka bir şey değildir. Bir
başka ifadeyle evren ve hayatın “altı günde yaratılmış (Furkan, 59)” olması, Tanrı’nın “bir anlık bakışı (Kamer,
50)”ndan başka bir şey değildir. Bu noktada “sonlu zaman, sırasıyla eylemleri birbirinden ayıran mesafe”44
olarak tanımlanır ve (gerçekte bir eylemler bütünü olan) evrende eylemler arasında bir mesafe yoktur. Her bir
şeyin (gerçekte fiilin) sonu, bir diğerinin başlangıcıdır. Bu konuda İkbal şöyle der: “Tabiat, sabit, değişmez ve
sonsuz boşlukta duran bir şey değildir. Tabiat, birbirine bağlı olayların bir bütünüdür. İşte bu bağıntılardan
zaman ve mekan açığa çıkar. Mutlak Zat’ın yaratıcılığı, zaman ve mekan açısından yorumlanınca anlaşılabilir.
Bu anlamda zaman da mekan da Mutlak Ego’nun çeşitli imkanlarıdır”45.

         “Bu gün, yalnız bir seyyarenin firarından ibarettir;
         Sen yalnız “geçti gitti” diyebilirsin, başka bir şey değil
         Günlerden olmayan gün ne güzeldir!
         O gün ki, onun sabahının ne öğlesi ne akşamı var!”
         ..........
         “Bizim yıl orada bir ay, burada bir andır

41 Dini Düşünce, s. 66
42 Dini Düşünce, s. 72
43 Dini Düşünce, s. 75
44 Dini Düşünce, s. 64
45 Dini Düşünce, s. 94

                        24
   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30