Page 15 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 15

tarih çevresi

sıfatına karşılık gelmektedir. Bu karakterdeki anlamlar, nebinin kutsi aklına akınca (ilkâ), nebi, bu gücü ile
onları düşünülür kılar. Bundan sonra bu bilgiler, hayal gücü vasıtasıyla harf ve kelimelere dönüştürülerek,
mesela İbranice ve Arapça olarak ifade edilir. Bu bilgiler bir kaynaktan çıkmış olmakla birlikte, farklı dillerde
formüle edilebilirler. Böylece vahiy meleği görülüp, sesi de işitilmiş olur. Dolayısıyla nebi önce bilir, sonra bu
bilgileri duyulur olana dönüştürür. Filozof ise, önce duyulur olandan hareketle yetkinleşir, sonra da hakiki
bilginin kapısı kendisine açılır56.

       İlahi kelamın, nebi tarafından elde edilmesinde, onun hem kutsi aklı, hem de muhayyile yetisi beraberce
iş görmektedirler. Muhayyile yetisinin bu noktada üstlendiği görev, ilahi kelamın sembollerle ifadesinde ortaya
çıkmaktadır. Çünkü ilahi inayet gereği duyulur ve düşünülür dünyanın ıslahını siyaset ve ilimle gerçekleştirmeyi
amaçlayan nebi, Tanrıdan, Faal Akıl aracılığıyla aldığı bilgiyi “uygun bir anlatım tarzında (ibaretün istasvabet)”
insanlara anlatmakla yükümlüdür57. ‘Uygun bir anlatım tarzı’ nebiye indirilen vahyin hangi özellikte olması
gerektiğini ifade etmektedir. Bu özellik, vahyin, insanlar tarafından anlaşılabilir ve kabul edilebilir nitelikte
olması anlamına gelmektedir. Özellikle Tanrı ve ahiret hayatı gibi soyut gerçeklikleri ifadede ve bu konularda
insanları ikna etmede, devreye nebinin sahip olduğu üstün muhayyile yetisi girmektedir.

       Burada şunu belirtmek gerekir ki, insanın bilgilenmesi ya fiziksel olandan metafiziksel olana, yani
duyulurlardan düşünülürlere ya da metafiziksel olandan fiziksel olana doğru gerçekleşir. Bu ikinci durumda
insan, bilgiyi Faal Akıldan teorik aklına, oradan da muhayyile yetisine aktararak, düşünülür olanı duyulur kılar.
Bu durum bilinçli bir bilgilenme sürecidir ve belirli bir noktaya ulaşmış herkes için geçerlidir. Ancak muhayyile
yetisi oldukça fazla işlek olan bazı kimseler, duyuların, bu gücü etkinliğinden alıkoymadığı zamanlarda yani
uyku halinde bilgiyi elde edebilirler, ki bu, gerçek rüyadır. Bu durum, o kimselerde uyanıklık halinde de
gerçekleşebilir. Yani onlar uyanık iken dahi, duyuların muhayyile gücüne etki etmesine izin vermezler ve
metafizik aleme ait bilgileri tahayyül edip, şimdiki ve gelecek zamanda gerçekleşecek olayların bilgisine vakıf
olabilirler. Nebinin muhayyile gücü bu özelliktedir58. Nebi sahip olduğu bu güç ile, Faal Akıldan kutsi gücü ile
elde ettiği bilgilerin bir kısmını duyulur formlara dönüştürebilir. Vahyin, sembol ve benzetmelerle ifade edilmesi
bu anlamdadır.

       Filozofun, vahyin temellendirilmesinde, nebinin muhayyile gücüne vurgu yapması başka yönlerden de
önemlidir. Onlardan birisi, göksel nefslerin tikel bilgilerini bu gücün kabul ettiğidir. Göksel nefsler, kendilerinden
derece bakımından üstün olan soyut akılların tümel bilgilerinden farklı olarak, tikel karakterli birtakım bilgilere
sahiptirler. Bu nefsler, her ne kadar ontolojik olarak ay altı alemin cisimsel varlıkları üzerinde etkili iseler de, özellikle
tikel anlamlar (el-maaniî’l-cüz’iyye) üzerinde de tasarruf sahibidirler59. Bu tasarruf, nebinin sahip olduğu muhayyile
gücü vasıtasıyla bazı gaybi bilgilerin elde edilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu durum nebini ayırtedici bir özelliği
olan mucizenin bir çeşidiyle de doğrudan ilişkilidir. Çünkü “mucizenin bu çeşidi tahayyül gücünün üstünlüğüyle
ilgilidir. Çünkü yetenekli olana, geçmişteki ve halihazırdaki olayları tahayyülü ve gelecekteki olayların henüz ortada

56 İbn Sina, Risaletü’l-Arşiyye, s. 36
57 İbn Sina, Nübüvvât, s. 47
58 İbn Sina, eş-Şifa, Nefs, s. 154 vd.
59 İbn Sina, eş-Şifa, İlahiyat II, s. 436-437 Risale fi’l-Fiil ve’l-İnfial ve Aksâmiha, s. 4 vd.

                                                               14
   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20