Page 47 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 47
tarih çevresi
ile hâsıl olan meserretten, zamânımda ânın gibi kimesne bulunduğundan hasıl olan meserret artuktur. Bu
ma’nâdan hazzım ziyâdedür” sözleriyle İstanbul’un manevi fatihine senada bulunmuştur .36
İlk Cuma Namazı
İstanbul 29 Mayıs 1453 tarihinde Salı günü alındı ve aynı günün öğleden sonrasında kısmen is-
tikrar sağlanınca Fatih Sultan Mehmed şehre girdi. Kaynaklarda yoksa da rivayete göre Osmanlı sultanı at
üstünde Ayasofya’ya doğru ilerlerken Bizanslı kadınlar ve kızlar nur yüzlü Akşemseddin’i padişah zanned-
erek “Efendiyos” nidalarıyla saygı gösterisinde bulunmuşlar, Akşemseddin ise genç padişahı işaret edince,
Fatih’in: “Evet padişah benim ama, o benim hocamdır” diyerek fethin manevi dinamiğine iltifatta bulun-
muştur 37.
Ayasofya’yı gezen Fatih ilk Cuma’ya kadar Ayasofya’ya mihrap ve minber yapılmasını emretti.
Böylece fetih sonrası ilk Cuma Namazı bu camide kılındı ve burası İstanbul’un Ulu Camii yapıldı. Enîsî
Menâkıbnâme’sinden ve Şakaik’ten yararlanan tarihçi Âlî’ye göre minbere, müellifin “Şeyhü’ş-şüyûh”,
“Kutbü’l-âfâk” olarak nitelediği Akşemseddin çıktı, daha sonra da namaz tamamlandı 38. Bu ifadeden
imamlık görevini de Akşemseddin’in yaptığı anlaşılabilir. Keza Solakzâde ve Ahmed Muhtar Paşa da aynı
kanaattedir. Evliya Çelebi’ye göre namazı Akşemseddin kıldırmış, hutbeyi Fatih okumuştur 39. Ancak genel
teamüle göre hutbeyi okuyan ve namazı kıldıranın aynı kişi olduğu düşünülebilir.
Fetih sonrası Sultan Mehmed ile Akşemseddin’in görüşmeleri devam etti. Zaferden sonra üç gün
üç gece devam eden ziyafetin ardından 40 ganimetlerin Ok Meydanı’nda paylaşılması sırasında Akşemsed-
din de bulundu ve söz alarak: “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kuman-
dan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” mealindeki Le-tuftehanne’l-Kostantîniyye fele-ni‘me’l-emî-
ru emîruhâ vele-ni‘me’l-ceyşu zâlike’l-ceyş Hadîs-i şerîfini 41 okuduktan sonra ayakta mealen: “İmdi
inşâallah cümlemiz mağfûruz. Ammâ bu gazâ malın israf etmeyüp İstanbul içün hayrât ü hasenâta sarf,
padişahımıza itaat ve muhabbet ediniz. Osmancık’tan (Osman Gazi’den) bu âna gelince padişahını-
za ‘Bey’ derdiniz şimdengerü ‘Sultan’ deyin” demiştir 42. Sonra padişahın başına iki çatal sorguç takıp:
“Padişahımız! Henüz Âli Osman’ın âb-ı rûyı oldun, heman mücâhid fî sebîli’llâh ol” diyerek gülbang-i
Muhammedî çekmiş ve onu gazâya teşvik etmiş 43, bu arada başarılarından gurura düşmemesi için: “Islâh-ı
memleketten gayrı nesneye iştigal göstermeyesüz” uyarısında bulunmaktan da geri durmamıştır. Bir gün
Fakih Ahmed’in kim olduğunu soran Fatih’e Akşemseddin: “O sırada Fakih Ahmed kutub ve sâhib-i tasar-
ruf idi” şeklinde cevap vermiştir 44.
37 A. Süheyl Ünver, İstanbul Üniversitesi Tarihine Başlangıç Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, İstanbul 1946, s. 224-225; Behçet Kur-
doğlu, Şâir Tabîbler, İstanbul 1967, s. 72-73.
38 Künhü’l-Ahbâr (Şentürk), s. 18.
39 Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Kahraman), I, 30b; Solak-zâde Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi (haz. Vahid Çabuk), Ankara
1989, I, 287.
40 Evliya Çelebi o sırada bizzat Fatih Sultan Mehmed’in ekmek ve su dağıttığını yazar (Seyahatnâme, I-II, vr. 31a).
41 İlk Osmanlı tarih kaynaklarında zikredilen bu Hadis’in kaynakları hakkında bk. yukarıda not 21.
42 Osmanlılarda sultan sıfatının gayrı resmi olarak Orhan Gazi, resmen de Yıldırım Bayezid zamanından beri kullanılmakta olduğu bilinme-
ktedir. I. Murad için Hudâvendigâr unvanı kullanılmıştır.
43 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 30b.
44 Fakih Ahmed XIII. yüzyılda Anadolu’da yaşamış bazı mutasavvıf ve şairlerin ortak unvanı/adıdır (Osman F. Sertkaya, “Ahmed Fakih”,
DİA, İstanbul 1989, II, 65-67). Şeyhin torununun oğlu Ahmed’in el-Cevherü’l-munzam adlı eserindeki ifadelerinden o sırada Fakih Ahmed’in
bizzat Akşemseddin olduğu anlaşılmaktadır (Enîsî-Yurd, s. VII).
45 Menâkıb (Yurd-Kaçalin), s. 138; Ekrem Hakkı Ayverdi, “Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri”, Vakıflar Dergisi (1958), IV, 249-
261; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, I, 21.
47