Page 44 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 44

tarih çevresi

         Akşemseddin Edirne’ye ikinci gidişinde II. Mehmed’in kızını tedavi etmiş, hatta Sultan Mehmed’in
kızı bu münasebetle şeyhe Beypazarı’ndaki pirinç tarlalarını bağışlamış, bu tarlalar daha sonra oğulları
tarafından uzun süre işletilmiştir 18.

                              İstanbul Muhasarasına Çağrılması ve Fetihteki Rolü

         Küçük yaşlardan itibaren oğlunun eğitimine büyük özen gösteren II. Murad, Molla Hüsrev, Mol-
la Gürânî, Hocazade Muslihiddin, Hızır Bey, Ali Tûsî, Molla Zeyrek ve Molla Lutfi gibi devrinin kalbur
üstü bilginlerinden ona dersler aldırmıştı. Müstakbel İstanbul fatihi özellikle 1446-1451 yılları arasında
geçen ikinci şehzadelik döneminde aldığı eğitim ile yine özel hocalardan öğrendiği başta Arapça, Farsça
olmak üzere dönemi için bilinmesi gerekli Latince, Rumca ve Sırp dillerini de öğrenmişti. Dünya tarihi
ve coğrafyasıyla yakından ilgilenmiş, büyük cihangirlerin hayatlarına ilgi duymuştu. Bu beş yıllık sürede
cihangirlik fikirleriyle yetişen Şehzade Mehmed, Akşemseddin tarafından İstanbul Fatihi olarak müjdelen-
mişti. Gerçekten 1451 yılındaki kesin cülûsundan sonra planlı bir fetih siyaseti izleyen Sultan Mehmed sa-
dece İstanbul’u almakla kalmamış, otuz yıllık hükümdarlığı boyunca devletini çok sağlam temeller üzerine
oturtmuş, ülke sınırlarını Batı’da Tuna nehrine, doğuda ise Fırat’a kadar götürmüş, Karadeniz’i ve Ege’yi
birer Türk gölü haline getirerek “Sultânü’l-Berreyn ve Hâkanü’l-Bahreyn” unvanını almıştır19 .

         Bizim burada sözünü etmek istediğimiz husus Sultan Mehmed’in fetihleri değildir. Daha ziyade
menakıpnamelere ve diğer bazı kaynaklara dayanarak bu fikirlerin manevi dinamiği olan Akşemseddin,
onun II. Mehmed ile olan görüşmeleri, özellikle de Kur’ân’da “Beldetün Tayyibetün”20 , Hazreti Peygam-
ber’in hadislerinde ise Kostantiniyye olarak geçen ve fethine teşvik edilen 21 İstanbul’un zaptı hususun-
daki beraberlikleridir. Böylece henüz çocuk yaşlarda bu mana büyüğünün fetih müjdesine nail olan genç
padişah ile Akşemseddin’in yolları daha o zamandan birleşmiş gibiydi. Kesin cülûsundan sonra İstanbul’u
alma hazırlıklarına başlayan genç hükümdarın amacı şüphesiz sadece bir şehri zapt etmek değildi. Onun
asıl hedefi Hazreti Peygamber’in “Ne güzel emîr” sözüne de mazhar olmak, daha da önemlisi Batı’nın
teslis inancına karşı tevhîd itikadıyla çıkmak, yani Allah adının yüceltmekti.

         Bunu gerçekleştirmek için maddi ve manevi imkânlar mevcuttu. Gerek silah teknolojisi gerekse
askerî taktik ve stratejiler bakımından Osmanlılar o dönem Batı dünyasından ileride idi. Manevi yönden ise
daha çocukluk yıllarından itibaren genç sultan yukarıda belirtildiği gibi devrinin en iyi hoca ve bilginlerinin
yanında yetişmiş, dinî, siyasî ve tabiî konularda dersler almış, dönemin en geçerli dillerini öğrenmiş ve en
önemlisi de Akşemseddin gibi bir ruh mimarının terbiyesinde yoğrulmuştu 22.

   18 Menâkıb (Yurd-Kaçalin), s. 132.
   19 Abdülkadir Özcan, “Akşemseddin, Fatih ve Fetih”, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti
   Kongresi Bildiriler, Konya 2000, s. 245.
   20 Kur’an, Sebe, 34/15’te geçen bu ibare aslında Sebe devleti için nazil olmuşsa da Kur’an’ın ifadeleri evrensel olduğundan ebced hesabıyla
   İstanbul’un fethi tarihi olan 857/1453’e de tekabül etmektedir.
   21 “İstanbul mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden emîr ne güzel emîr, onu fetheden asker ne güzel askerdir” mealindeki hadis için bk. Ali
   Yardım, “Fetih Hadisi Üzerinde bir Araştırma”, Diyanet İşleri Başkanlığı
   Dergisi, XIII/2 (Mart-Nisan), Ankara, tarihsiz, s. 116-123; İsmail Lütfi Çakan, “Fetih Hadisi ve Akşemseddin’in Fetihteki Yeri”, Akşemsed-
   din Sempozyumu Bildirileri, s. 153-163.
   22 Enîsî (Yurd), s. 41-42; Koca Hüseyin, Bedâyiü’l-vekayi, II, vr. 301b-302a.

                                                 44
   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49