Page 93 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 93

tarih çevresi

Mehmet fetihten sonra 3. gün şehirde dolaşırken gördüğü üç başlı bir yılan heykelinden hoşnut ol-
mamış, “Bu ne biçim bir put?” diyerek kopuzu ile yılanın birinin alt çenesini koparmıştır. Daha sonra
bir büyücü tarafından bu heykelin şehri yılanlarla birlikte başka haşerelerden uzak tutmak için kon-
duğunun söylenmesi üzerine heykelin kalan kısmına dokunmamıştır. Ancak rivayete göre o günden
sonra yılanlar şehrin içine doluşmuş yine de kimseye bir ziyan vermemiştir. Eğer sütun tamamıyla
yıkılmış olsaydı yılanların insanlara büyük zara vereceğine inanılıyormuş. Rivayetin devamında Fatih
Sultan Mehmet daha sonra atını Ayasofya Kilisesi’ne doğru sürmüş ve kilisenin önündeki meydanda
tunçtan yapılmış ve üstü altın kaplama at üstünde bir erkek heykeli görmüş. Erkek vaktiyle elinde
bir devlet egemenliğinin simgesi olan bir küre tutmaktaymış ve şehrin işgalinden kısa süre önce iki
kez yere düşmüş İmparator Constantinus küreyi tekrar heykelin eline yerleştirmelerini buyurmuşsa
da, küre bir türlü yerine yerleşmemiş. Rumların kanısına göre at üstünde ki adam “İmparator İusin-
iaus” imiş. Fatih Sultan Mehmet altınla kaplanmış heykeli görünce, gürzünü savurarak onu kendi
elleriyle parçalamış. Fakat bu sefer de Rumlar, bu heykelin şehirde veba salgını olmasını önlediğini
bildirmişler. Bunun üzerine sultan bunu duyunca yaptığından çok pişman olmuş ve bir daha hiçbir şeyi
tahrip etmeyeceğine söz vermiş hatta bu heykelleri tamir edecek kimseye çok para vermeyi bile vaat
etmiş ancak böyle birisi çıkmamış. Daha o yıl şehirde öyle bir veba salgını olmuş ki, içerisinden ölü
çıkmayan ev kalmamış. İstanbul hakkındaki rivayet ve gördüklerini bu şekilde anlatmaya devam eden
Reinhold, Ayasofya Kilisesi’nden mükemmellikte ve güzellikte Roma’daki “Pantheon Kilisesi’ni” de
aşar diye bahsetmiştir.21

     Reinhold İstanbul’da ayrıca Ayasofya’nın yanı sıra zamanında Bizans İmparatorlarının atlarını
terbiye ettikleri, halkı eğlendirmek için yarışlar ve daha başka gösteriler düzenledikleri “Hipodromus”
adı verilen ve Türklerin de “At Meydanı” adını verdiği bir yerden bahsetmektedir. Türk hükümdarları
hakkında ilginç bir bilgi veren seyyah bu konuda ağır bir eleştiride bulunmuş ve sözlerine haremle
devam etmiştir: “Türk Sultanlarının nikâhlı eşleri yoktur. Sebebi ise Sultan Yıldırım Bayezit’in eşi ile
birlikte Timurlenk’e esir düştüğünde, karısına gözleri önünde tecavüz edilmiş olmasından dolayıdır.
Bu olaydan sonra Türk Hükümdarları hiçbir cariyeye nikâh kıymazlar. Ama cariyelerden olan her
çocuk aynı muameleyi görmüştür. Demek oluyor ki Türk Hükümdarının tümü gayrimeşrudur ve eşleri
de sadece metres durumundadır.” 22

     İstanbul’u dünyanın en güzel yeri olarak gören Gerald de Nerval’da bu yüzyıl içerisinde Osmanlı
topraklarını ziyaret eden seyyahlar arasındadır. Mısır’dan İstanbul’a geldiği dönemde bu topraklardan
Müslüman Avrupa toprakları olarak bahsetmiş ve kendisini huzurlu hissettiğini, burada vatanını hatır-
latan özellikler olduğunu ifade etmiştir. Buna mukabil İstanbul’da gördüklerine şaşırmış ve “İstanbul
tuhaf bir şehir! İhtişam ve sefalet, gözyaşı ve sevinç her yer dekinden daha sıkı bir idare ve yine her
yerdekinden daha fazla bir hürriyet” diyerek Türklerin Ermeniler, Rumlar ve Yahudilerle iç içe ve
saygı ile yaşadıklarını belirtmiştir. Ayrıca Türklerde dini inancın çok kuvvetli olduğunu ve bu yüzden
İstanbul’un bütün güzel yerlerinin mezarlıklara tahsis edildiğini ifade etmiştir. Beyoğlu’nda ki kahve-
hanelerini halkın buluşma yeri olarak görmüş, Türk kadınlarını ise zarif ve modaya uygun giyinen şık
ve güzel hanımlar diye tasvir etmiştir.23

     Tuttuğu günlükler ile tarihimize ışık tutan bir başka isim Joseph Piton de Tournefort, ise İstan-
bul hakkında gördüklerini önce hayranlıkla sonrasında ise hayal kırıklığıyla şöyle anlatmıştır:

                                               93
   88   89   90   91   92   93   94   95   96   97   98