Page 92 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 92

tarih çevresi

aldığını belirtir.16

    Diğer seyyahlar gibi İstanbul’a “Pera” diye hitap eden Pero Tafur o dönem iki yüz bin kadar sa-
kini olan şehrin iyi korunan sur ve hendeklerle kaplı olduğuna dikkat çekmiş, şehirdeki manastır ve
kiliselerin muhteşemliğini anlatmıştır. Halkının çoğunluğu Yunan olan şehirdeki binaların tıpkı Ceno-
va’dakiler gibi görkemli ve yüksek olduklarından bahsetmiştir. Tafur seyahatnamesinde İstanbul’da
sahil boylarının daha kalabalık nüfuslu olduğunu, halkın sargılı yani kapalı olmadığına değinmiştir.17

    Anlattıklarına dayanarak Pero Tafur’un Türkler hakkında iyi bir gözlemci olduğunu söylemek
yerinde olacaktır. Nitekim kendisi de “Konstantinapol’de iken bir tek günü bile kaçırmadım…”, di-
yerek gezip gördüğü her şeyi ayrıntısıyla ve hayranlıkla betimlediğini açıkça belirtmiştir.18

    İstanbul’un kalabalık ve en fazla nüfuzun deniz kenarında toplandığını belirten seyyah, Türklerin
çok iyi kalpli ama üzgün ve fakir insanlar olduklarına dikkat çekmiştir. Herhangi birisi öldüğü zaman
eğer gerekmiyorsa cenaze evinin kapısının yıl boyu açılmadığını, düzenli olarak şehirde ağıt gibi in-
lemelerin olduğunu söylemiştir. O da diğer birçok seyyah gibi sultan hakkında “Büyük Türk” diye
bahsetmiştir. Büyük Türk’ün Karadeniz kıyısı boyunca Konstantinopolis’in yakınlarına kadar uzun
yürüyüşler yaptığından bahsetmiş ve Despot ve Pera’dakilerin Büyük Türk’ün ülkeyi işgal edeceğini
bildiklerini ve kendilerini buna hazırlandıklarını söylemiştir. Kendisi de bu yürüyüşler sırasında bir
gün Büyük Türk’ü görmüş ve Türklerin savaş konusundaki korkusuzluklarından bahsederek onlara
hayranlığını şöyle dile getirmiştir: “Onu orada gördüğüm için oldukça şanslıydım ve onun savaşa
gidişini gözlemledim, onun askerlerini ve atlarını. Fikrimce eğer Türkler askerleri ile batıya girmeye
karar verirlerse onları kimse bundan geri döndüremez çünkü onlar birçok esaslı savaş istiyorlar.19

    Tabi ki her seyyah seyahatnamesinde Türkler hakkında övgü dolu sözler kullanmamıştır. Seyyah
Philippe Du Fresne-Caneye 15 Ocak 1573 tarihinde İstanbul’da bulunduğu sırada ilk defa Türk ker-
vansaraylarını burada görmüş ve gördüğü bu yapıları otel diye adlandırmıştır. Seyahatnamesinde
kervansaraylardan, Osmanlı’da otelcilik yapan kimse olmadığı için varlıklı büyük devlet adamları
tarafından insancıl duygularla yaptırılan ve her dinden insanın gelip geceleyebileceği kamuya açık
yerler olarak bahsetmiştir. Buna mukabil seyyahın iyi niyetle yapıldığını düşündüğü bu yapılar hak-
kındaki yorumu pekte olumlu olmamıştır. Zira ona göre bu yerler büyük birer ahırdan başka bir şey
değildir, çünkü insanlar ve atlar buralarda birlikte yatmaktadır. Eleştirilerine “Ne var ki atlar yerde
yiyorlar, çevrede ise biraz daha yüksekte yemek pişirmek için ocakların bulunduğu koridorlar var,
herkes efendice kendi eşyalarını yerleştiriyor ve bir yatağı olan burada rahat ediyor; yatağı yoksa
döşemenin üstüne uzanıyor, çünkü bu kervansaraylarda herhangi bir konfor aramak yersiz.” diyerek
devam etmiştir.20

    Türkler ve İstanbul hakkında önemli bilgiler toplayarak paylaşan bir başka gezgin ise Reinhold
Lubenau’dur. Seyahatnamesinin büyük kısmı İstanbul hakkında verdiği bilgilerden oluşan Lubenau
diğer seyyahlar gibi yer yer Türklere hayranlık duymuş olsa da çoğu zaman bunu dile getirmekten
kaçınmıştır. Seyahatnamesinde gördüklerinin yanı sıra etraftan edindiği bilgilere de sık sık yer verdiği
görülmektedir. Bunlar arasında dikkat çeken rivayetlerden birisi de Konstantinopolis patriğinin Fatih
Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Reinhold’a anlattığı bir olaydır. Buna göre Fatih Sultan

                                              92
   87   88   89   90   91   92   93   94   95   96   97