Page 89 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 89

tarih çevresi

rının hizmetinde çalışanlar da olmuştur.3 Görüldüğü gibi seyyahların geliş amaçları birbirinden farklı
görünmektedir.

      Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasındaki yaşanan siyasi ve ekonomik ilişkiler ise
 genel olarak her dönemde seyahatnamelerin içeriklerini şekillendiren en önemli etken olmuştur.
Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun oldukça güçlü olduğu XVI. ve XVII. yüzyıllarda seyahat-
namelerde Osmanlı hakkında olumlu kayıtlar tutulduğu görülmektedir. Buna mukabil Avrupa ise bu
yüzyıllarda Osmanlı karşısında siyasi ve askeri olarak daha geridedir. Bu açıdan bakıldığında her ne
kadar taşıdıkları haçlı ruhu bazı yerlerde seyyahların asıl fikirlerinin önüne geçmiş olsa da Osmanlı
hakkında yazılan seyahatnamelerin bazıları tarafsız yazılmıştır denilebilir. Nitekim XVIII. yüzyılın
sonları ile XX. yüzyıl başları seyahatnamelerde ülkenin coğrafi yapısı kadar diplomatik ilişkilerinin
de kaleme alındığı görülmektedir. Zira XIX. yüzyılda doruk noktasına ulaşan sömürgecilik hareketleri
ve emperyalizm, XIX. yüzyıl ve sonrasında kaleme alınan seyahatnamelerin içeriğini de etkilemiştir.4
Burada seyahatnameler hakkında değinilmesi gereken bir başka önemli konu da yapılan bu seyahat-
lerin ilk etapta mektup şeklinde kaleme alınmış olmasıdır. XVI ve XVIII yüzyıllar arasında buna
sıklıkla rastlanırken bu yüzyıllarda mektuplar seyyahların yolculuk masraflarını karşılayan krala ya
da soylulara hitaben yazılmıştır. XIX. yüzyılda ise bu durum değişiklik göstermiş ve gelişen siyasi
dünya kurallarından sonra mektuplar genellikle belli bir kişiye yazılmamış, yalnızca yolculuğu düzenli
parçalara bölerek anlatmak için kolaylaştırıcı bir yöntem olarak kullanılmıştır. Michaud & Poujoulat
tarafından yazılmış olan yedi ciltlik Correspondence d’Orient (Doğu Mektupları) isimli gezi yazısı
buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.5 Bununla birlikte XVI. ve XVII. Yüzyıl seyyahları daha çok
efendileri tarafından Osmanlı hakkında bilgi toplamak için gönderilen, eğitim düzeyi yüksek soylular
ya da kent soyluları olduğu görülmektedir. Bu durum da aşağı yukarı XVIII. yüzyıla kadar devam
etmiştir.6

     XV-XVII. Yüzyıllar Arasında İstanbul’u Ziyaret Eden Batılı Seyyahlar, Ayasofya ve Türkler

     XV. yüzyılın ortasında Venedik’ten bir gemi ile Akdeniz’e açılarak Kudüs’e doğru yola çıkan Ber-
trandon De La Broquıère İstanbul henüz Bizans İmparatorluğu’nun elinde iken İstanbul’a gelmiştir.
Avrupa yakasını Konstantinapolis, Anadolu yakasını ise “Pera”7 olarak adlandıran Broquıère8 Bir hacı
gibi doğuya doğru yolculuk etmiş, ajan olarak araştırmalar yaptıktan sonra kara yolu ile ülkesine
dönmüştür. İstanbul’a yaklaşınca sadece Rumların bulunduğu ve Bizanslılar tarafından Pantichion adı
verilen Pendik kasabasında geceyi geçirmiş ve seyahatnamesinde buradan oldukça harap ve önemsiz
bir yer diye bahsetmiştir. Ertesi gün yanında ki tüccarlar ile Üsküdar bölgesine geçen Broquıère burada
denetleme yapan Türkleri gördüklerini ve Üsküdar’ın güzelliğini şu sözleri ile anlatmıştır: “Akden-
iz’de sefer yapan büyük tekneler Konstantinopolis’e yanaştıkları gibi Pera önüne de geliyorlardı. Bu
şehir çeşitli semtlerden meydana gelmişti ve içinde meskûn yerlerden çok boş araziler bulunuyordu.
Bizim Saint-Georgeusun kolu adını verdiğimiz Boğaz üzerinde, Pera’nın karşısında yer alan ve Es-
cutary (Üsküdar) adını taşıyan bir kasabaya geldim. Burada yer alan Saint- Georgia kilisesi Birlikte
olduğum tüccarlar ve ben beraberce Boğazı geçtik; burada geçişleri denetleyen ve ödenmesi gereken
vergileri denetleyen Türkler vardı.” Broquıère burada ayrıca Gayrimüslimlere karşı Türklere verilen
bir ayrıcalığa değinir. O dönem eğer Hıristiyan bir köle Türklerden kaçar Pera’ya sığınırsa ve Türkle-
rde onu geri isterse köle tekrar Türklere veriliyormuş. Broquıère de bunu Türklerin serbestliği diye

                                               89
   84   85   86   87   88   89   90   91   92   93   94