Page 66 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 66
tarih çevresi
sayfa tek tek filme çekiliyor. Sonra bunla forma haline getiriliyordu. Bu işi yapan matbaa ustalarının çoğu Arap harflerini
sadece Kur’an okurken görmüşlerdi. Hatta birinde sayfa görüntüsünü artırmak için yaptıkları “abdikleme” işlemi sırasında
ustamız bütün “pe” ve “çim” harflerinin noktalarını tek tek silerek temizlik yapmıştı. Adamın hiç suçu yoktu. Çünkü
Kur’an’da bu harfler bulunmuyordu ve o da yanlış noktalama sanarak pe’leri “be”; çim’leri ise “cim” yapmıştı. Tabii o
sayfaları yeniden filme aldırmak zorunda kalmıştık.
Osmanlıca 2 kitabının ilk baskısını Semih Ofset yapmıştı. Matbaa Büyük Sanayi’de idi. Her akşam dersten çıkınca
oraya gidiyor ve film çekilmesinde, abdik yapılmasında, forma oluşturulmasında yardımcı oluyordum. Birazcık ihmal bir
yazının ters olarak basılmasına sebep olabiliyordu. Gece saat 02’ye kadar kalıp çalışıyorduk. Ustayı Bağlum’a evine bı-
rakıyor, eve gelip birkaç saat uyuyor ve sabah 08’deki dersime yarı uykusuz da olsa yetişiyordum. Akşam saat 22.00 gibi
karşıda bulunan bakkaldan işçilere ekmek arası sucuklu sandviç yaptırıyordum. İlk gün cahilliğimden “yarım ekmek”
arası yaptırmıştım. “Tam ekmek” arası yaptırmanın daha doyurucu, daha doğru olduğunu ikinci gece anladım ve artık hep
“tam ekmek” arası sandviç yaptırıldı. Hepsi genç ve son derece efendi insanlardı. Bağlum’lu Ali Usta’yı ve bütün arka-
daşlarını sevgi ile anıyorum. Semih Ofset’in sahibi Mustafa Çakır’ın o kibar, babacan tavırlarını da hep saygıyla hatırla-
yacağım. Kitabın tamamını matbaadan teslim almakta yaşanan zorlukta da Mustafa Bey’in haklılığını teslim etmek
zorundayım.
M.C.- Bugüne değin binlerce öğrenciniz oldu. Onlara “DTCF Tarih Bölümü’ne dair bir anınızı anlatın?” diye so-
rulduğunda ilk akla gelen Osmanlıca Dersleri ve siz oluyorsunuz. Neden?
Y.K.- Sınıfta ders işlerken hep aktif metod uyguladık. Bir sonraki derste okuyacağımız parçayı önceden bildiriyor ve
hepimiz o parçaya hazırlanıyorduk. Ders başladığında ödevler yazılı olarak yapılmış oluyordu. Bu ödevleri bazen dersten
önce topluyor, bazen de yanlışarını düzeltmeleri için kendisinde bırakıyor, ders sonunda topluyordum. Bazı öğrenciler
“ödev yardımlaşması” yapıyorlardı. Bazı dersler aynı yanlışlar 2-3 öğrenci tarafından aynı şekilde tekrarlanabiliyordu.
Hatta birisinde öğrencinin birisi resmen fotokopi yaptırmış ve üzerine ismin yazıp vermişti. Bunu o kadar büyük bir sa-
mimiyetle yapmıştı ki ona kızamadım bile. Ama bir daha da böyle bir olay yaşamadık.
Bir gün 127 nolu derslikte ders yapıyorduk. Ben aslında derste pek oturmam. Ama o gün sanırım çok yorgundum ve
masada oturarak öğrencilere okuma yaptırıyordum. Gökhan diye bir öğrencim vardı. Osmanlıca ile yıldızı barışmıyordu.
Okuma kur’ası ona çıktı. Gökhan okumaya bir başladı. Gayet güzel okuyordu. Sonra kalkıp yanına gittim. Bir de baktım
ki kitabın üzerine bütün kelimeleri okunuşlarını yazmış, hatta “olan” kelimesini bile yazmış ve oradan rahat rahat okuyor.
Sonra o öğrencim derslere bir daha gelmedi. Yıllar sonra Kızılay’da karşılaştık. Hemen ceket ilikledi. Konuştuk: “Ne ya-
pıyorsun Gökhan, neredesin? dedim. “Sayenizde Savcı oldum Hocam” dedi. O olaydan sonra Üniversite sınavlarına girmiş
ve Hukuk Fakültesini kazanarak savcı olmuş. Bir anlamda ben de sevindim.
33 yıllık Fakülte hayatım boyunca unutamayacağım olaylardan birisi de Mehmet Yıldırım’ın olayıdır. Bu arkadaşımız
yıllar önce başarısızlık sebebiyle Fakülteden atılmış, 12 yıl sonra aftan yararlanarak gelmişti. Üçüncü sınıftan tekrar baş-
ladı. Ama Osmanlıca dersleri onun için zordu. 2 yıl uğraştı. Adıyaman’dan gelip gitti. Ama Osmanlıca’dan hep boş kağıt
veriyordu. Mazeretlerinin hiç birisi kabul edilmedi. Gözlüğü 5,5 numara idi. Harfleri iyi seçemiyordu. Göz servisine gön-
derdik. Alacağı raporla Osmanlıca yerine başka bir dersten zorunlu tutulabilecekti. Ama muayene sonunda %38 görme
noksanı bulundu. Rapor alabilmesi için ise % 40 gerekiyormuş. Mehmet rapor işinden de yararlanamadı. Hiçbir zaman
20-30’u da yukarı çıkamadı. Sonunda “Hocam, bu iş olmayacak, hakkınızı helal edin” dedi ve gitti. Fakülte diplomasını
alabilse sanırım ¼’e kadar gelebilecekti ama gelemedi. Ben yıllarca Mehmet üzerinden vicdan muhasebesi yaptım ve
halen de yapıyorum. Gözümü kapayıp onun kağıdına 60 veya 70 yazsam bana kim ne diyecekti? Hiç kimse. Ama ben ak-
lımla vicdanım arasında hep gidip geldim ve gidip gelmeye bugün bile devam ediyorum. Bilemiyorum, hangisi doğru idi.
M.C.- Bu anılardan size hiç dönüş oldu mu? Bahseder misiniz? Yahut hocam, sizin DTCF’ye ve Tarih Bölümü’ne
dair bir anınızı anlatır mısınız?
Y.K.- Yıllar sonra eski öğrencilerimizden mektup geliyor. Mektuplar genellikle şu mealde oluyor: “Hocam, siz şimdi
beni hatırlamazsınız. Ben 8 yıl önce öğrenciniz oldum. O zaman bizi çok zorluyorsunuz diye size kızıyordum. Ama şimdi
64