Page 64 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 64
tarih çevresi
İkinci sene bütün Osmanlıca dersleri uhdeme tevdi edildi. Üçüncü sene 3. Sınıflara Osmanlı Arşiv Metinleri adıyla
yeni bir ders konuldu. Hocam Prof. Dr. Yavuz Ercan’ın bu dersin konulmasında büyük gayreti olmuştu. Ama öğrenciler
için yeni bir “hendek” de böylece konulmuş oldu. Son sınıfta Prof. Dr. Özer Ergenç tarafından verilen seçmeli Osmanlı
Diplomatikası dersi vardı. Dersten hemen hemen hiç kimse kalmazdı ama yine de 15-20 kişiden fazla öğrenci bu dersi
seçmezdi. Hoca elindeki bir arşiv belgesini ancak 2-3 derste okutabilirdi. Zaman zaman dersin ana ekseninden çıkar ve
görülen lüzum üzerine “ef’âl” veznini, “mufâ‘ale” bâbını anlatırdı. Ben de öğrencilerimi Osmanlı Diplomatikası ile kor-
kuturdum. Özer Hocamızın öğrencilere ilk sorusu ise: “Yılmaz’dan icâzet aldın mı?” şeklinde olurdu.
Osmanlı Arşiv Metinleri dersi öğrenciler için tam bir kâbus olmuştu. Bu dersi veren öğrenci kendisini “mezun” olmuş
saymaya başlamıştı. Ama bu sıkı duruş sonucunda 175 kişilik Kaşgarlı Mahmud Anfisi’nde sınavlarda yer bulmakta zorluk
yaşanmaya başlamıştı. Sonunda öğrenciler gerekli girişimlerde bulundular ve bizim de rızamız alınarak Osmanlı Arşiv
Metinleri dersi IV. Sınıfa seçmeli ders olarak alındı ve Özer Bey’in Osmanlı Diplomatikası dersi III. Sınıflar için zorunlu
ders yapıldı. Artık öğrenciler rahatlamışlardı. Mezun olmaktan ümit kesen öğrenciler mezuniyet hazırlıklarına başladılar.
Bu arada benim için mutluluk veren övgüler de alıyordum. Nejat Kaymaz hocamız oldukça zor bir insan olarak bilinirdi.
Dekanlık ile sürekli kavgalı idi. Bölüm Başkanı ile mahkemelik bile olmuştu. Bir gün yılsonu Bölüm Akademik Kurulu’nda
Osmanlıca dersleri konusunda söz aldı. Ben, içimden “eyvah” dedim: Artık Nejat Hoca ile uğraşıp duracaktım. Hoca, ise
eskiden bölümün Osmanlıca seviyesinin çok düşük olduğunu, benim göreve başlamamdan sonra öğrencilerin Osmanlıca
seviyelerinin çok yükseldiğini söyledi. Ben çok şaşırmış, sadece teşekkür etmekle yetinmiştim.
Prof. Dr. İsmail Aka, o zaman Fakülte Kurulu’nda görev yapıyor ve beni her zaman destekliyordu. Dekan Yardımcısı
Reşat Genç, Dekan Oluş Arık her zaman yardımcı oldular. Sınıfa bir “tepegöz” aldırdık. 100 kişilik sınıfta Osmanlıca
dersi sağlıklı şekilde öğretilemezdi. Dersin 30’ar kişilik gruplar halinde verilmesi için Yönetim Kurulu kararı alındı. Bu
sayede Osmanlıca derslerini daha küçük gruplarla işleyerek başarı oranını artırmayı gerçekleştirebildik. Tabii ki bunda
bizim her hafta düzenli olarak verdiğimiz ödevleri ve yılsonunda yaptığımız sözlüleri de eklemek zorundayız.
O zamanlar dersler yıllık derslerdi. Her dönemde 2 vize sınavı yapılır sonra da final sınavına alınırlardı. Final sınavından
50 ve yukarı not alan öğrenciler ise “Sözlü Sınava” hak kazanırlardı. Bu sözlü sınava giren öğrenci ilk olarak “ödev dos-
yası”nı teslim eder, ondan sonra kendisine bir metin okutulurdu. Ödev dosyası olmayan öğrencinin sözlü sınava katılma-
sının hiçbir anlamı yoktu. Böylece öğrencinin geçmesi ve kalması sadece bir final notu ile değil, “üçlü bir değerlendirme”
sonucu oldukça sağlıklı bir yolla yapılmış olurdu. Ancak öğrencilerden sözlü sınavda kalan çok az olur, çoğu sözlüden al-
dıkları yüksek notla ortalamalarını yükseltmek imkânı bulurlardı. İyi bir ödev dosyası teslim etmek + 10 puan demekti.
Hiç devamsızlık yapmayan öğrenciler için de vereceğimiz bir +10 puan daha olurdu. Böylece sözlü sınavda pek çok
öğrenci 100 üzerinden 100 alabilirdi. Ama Emine Erdoğan’a kadar ortalaması 100 üzerinden 100 düşen pek de fazla öğ-
rencimiz olmadı. Şimdi Cumhuriyet Arşivi’nde başarılı bir çalışma sergileyen Teslime Bakırcı 100 üzerinden 98 almış ve
sınıf birincisi olmuştu. Yusuf Gök, Ahmet Demir, Fatma Beğendik, Abdullah Zararsız aldıkları yüksek not ile aklımızda
kalan öğrencilerdendir. Tabii burada hatırlayamadığım çok değerli öğrencilerim de vardı. Onlar da kusura bakmasınlar.
1984- 1985 Öğretim yılında Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Selda Kaya Kılıç ilk öğrencilerim oldular. O yılsonunda 6 kişi
iki yıl üst üste aynı dersten başarısız oldukları için Fakülteden atıldılar. Bunlardan 4’ü son sınıf öğrencisi idi. Ancak şurasını
da eklemek zorundayım ki Fakülteden kayıtları silinen bu öğrencilerden hiç birisi bana karşı bir saygısızlık yapmadı. 2 yıl
sonra çıkan aftan yararlanarak tekrar kayıt yaptırdılar ve Osmanlıca dersinden de yüzlerinin akıyla geçerek mezun oldular.
Bu öğrencilerden birisi ile yıllar sonra İçişleri Bakanlığı’nda karşılaştık. Şube Müdürü olmuştu. Ama yine de yanıma ge-
lirken ceketini düğmelemeyi ihmal etmedi. Tarih Bölümü öğrencilerinin bu saygısını her zaman takdir etmişimdir. Bu
vesile ile hepsine sevgilerimi sunuyorum.
M.C.- Sayın hocam. Osmanlıca eğitimi noktasında DTCF’de bir gelenek oluşturdunuz. Sizin devraldığınız eğitim-
deki eksiklik ne idi? Tesis ettiğiniz eğitim anlayışı ne oldu?
Y.K.- 1979-1980 yıllarında Osmanlıca dersleri haftada iki saatti. Dersler dönemlik değil yıllıktı. YÖK yeni kurulmuştu
ve Üniversitemizde yılsonu Bölüm Akademik Kurulları ciddi bir şekilde yapılıyordu. Burada belirlenen bölüm talepleri
Fakülte Akademik Kurulu’nda dile getiriliyor ve Rektörlüğe iletiliyordu. Sonradan Fakülte Akademik Kurulları bazı siyasi
62