Page 63 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 63

tarih çevresi

    Y.K.- Üçüncü sınıfın ikinci yarısında Osmanlıca Okutmanlığı için sınav açıldı. Bir hocamız sınav açılacağını söyledi,
müracaat etmemi istedi. Ben henüz o fakültede öğrenci konumundaydım. Bana ters geldi. Hocamız, “istenilen tek şart bir
fakülte bitirmiş olmak. Senin de İlahiyat diploman zaten var. Başvuru önünde hiçbir yasal engel yok” dedi. Ben de ikna
oldum. Utana, sıkıla başvuruyu yaptım. Sınav günü geldi. Önce Fransızca’dan sınava alındık. Fransızca kürsüsünden 3
yaşlı hoca jüri üyeleri idiler. Ben kendi Fransızca- Türkçe sözlüğümü götürmüştüm. Jüri buna izin vermedi. Sadece Fran-
sızca’dan Fransızcaya sözlük kullanabileceğimizi söyledi. Kütüphaneden ödünç bir sözlük aldım. Hayatımda ilk defa
Fransızcadan Fransızcaya bir sözlük elime alıyordum. Benim için zor bir sınav oldu. Neyse ki Jüri oldukça insaflı davran-
mış ve bize geçer not vermişti. Ancak yapılan Osmanlıca sınavında ben ve diğer iki aday da başarısız bulundu. Kürsü Baş-
kanımız Merhum Hocam Prof. Dr. Şerafettin Turan odasına alarak sonucu çok kibar bir şekilde bize duyurdu.

    İkinci yıl Osmanlıca Okutmanlığı için yeniden sınav açılmış. Hocam Reşat Genç o zaman Dekan Yardımcısı idi. Beni
yeniden sınava katılmam için teşvik etti, cesaretlendirdi. Ben tekrar müracaat yaptım. Fransızca sınavında bir zorluk ya-
şanmadı. Bölüm Başkanı Merhum Mehmet Altay Köymen idi. Merhum Prof. Dr. Ali Sevim ve Merhum Prof. Dr. Adnan
Sadık Erzi jüri üyesi idiler. Adnan Hoca hastalığı sebebiyle jüriye katılamadı. Yedekten o zaman Doç. olan Özer Ergenç
hocamız jüriye katıldı. Sınava katılan tek aday bendim. O sınavda “ta?âlâ” kelimesini okuyamamıştım. Jürinin de iyi ni-
yetleri sayesinde ben sınavı kazanmış oldum. Ancak Dekanımız Prof. Dr. Yaşar Yücel, benim son sınıfta okumakta oldu-
ğumu duyunca bu tayini yapmak istemedi. “Ya öğrencilik ya okutmanlık” dedi. Bu noktada devreye İlahiyat’tan hocam
ve o sırada YÖK üyesi bulunan Merhum Prof. Dr. Neşet Çağatay girdi. YÖK üyesi olan Prof. Dr. Yaşar Önen hocamız
Yaşar Yücel hocamıza telefon etti ve bu problemi aşabildik. Zaten ikinci dönemdeydik ve benim sadece 4 dersim vardı
bitirmem için. İşlemler başladı ve bir yılı aşkın bir süre güvenlik soruşturması devam etti. Tayin aşamasında kendi bölü-
mümden bir hocamızın engelleme girişimini YÖK üyesi Zeynep Korkmaz Hanımefendinin ikna edici konuşması ile dur-
durabildik. 1984 yılının Mayıs ayında Osmanlıca Okutmanı olarak göreve başlayabilmem mümkün oldu.

    1984 Mayıs ayında DTCF’de Osmanlıca Okutmanı olarak göreve başladım. Ancak dönem sonu idi. Doğal olarak bana
ders verilmedi. Ders verilmediği gibi oturacak yer bulmam da problem oldu. Hocam Mine Erol’dan rica ederek onun odası
olan 130 numaralı ilk odada küçük bir masaya iliştim. Dersim olmamasına rağmen her gün düzenli olarak Fakülteye
geliyor ve ders notlarımı hazırlıyordum.

    Bu hazırlıklar Ekim ayına kadar devam etti. O zamanki imkanlar ile kütüphanede bulunan Arapça bir daktilodan ya-
rarlanarak teksirler hazırlıyordum. Mumlu kağıtlara hazırladığım ders notlarını “Arif Usta” istediğim sayıda basıyordu.
Kullanılan mumlu kağıtları atmıyor, rulo yaparak bir sonraki baskı için saklıyordum.

    Aylar süren bu çalışma sonucunda bütün hazırlıklarımı tamamladım. Fakültenin açıldığı ve ilk defa derse gireceğim
gün heyecandan sabaha kadar uyuyamadım.

    Aylardan beri beklediğim o gün geldi. Elimde küçük bilgi fişleri ile 145 nolu sınıfta ilk dersimi verdim. Tahtanın sağına
büyük bir “elif” yazarak dersi başlattım. Öğrenciler henüz adımı bile bilmiyorlardı. Tam 80 dakika. Ders bittiğinde öğren-
cilerden en azından bir kısmı şoke olmuşlardı. Öyle sanıyorum ki o anda tarihçi olmak fikrini yeniden gözden geçirenler
oldu.

    Birinci sınıf öğrencilerinin tamamını bana vermişlerdi. Sanırım bana tam olarak güvenemedikleri için ikinci sınıf öğ-
rencilerini iki grup yapmışlar ve gruplardan birisini Sayın Öğr. Gör. Sevgi Kafalı’ya vermişlerdi. Birkaç ders sonra bazı
öğrenciler benim dersimden kaçarak Sevgi Hanım’ın grubuna geçmek istiyorlardı. Çok az bir kısmı da benim gruba geçmek
için başvuruda bulunmuşlardı. Bu gruptan Hakan Yıldız, TRT’ye kameraman olarak girdi ama ilmi çalışmalarına da devam
ederek Dr. Unvanı aldı, kitabı Haydi Yeniçeri Sefere adıyla yayınlandı. Nedim Pakırdağ ve Mustafa Engin (Cıbır), Sıddık
Çalık arşivcilik mesleğini seçtiler. İyi ilişkilerimiz, dostluğumuz hep devam etti.

    Eylül sınavlarını Sevgi Kafalı ile birlikte yapmıştık. Hiç unutmuyorum. Metin olarak Büyük Nutuk’dan bir parça sor-
muştuk. Öğrenciler gerekli tertibatı almışlar ve en iyi bildiğine inandıkları arkadaşlarını orta sıranın en önüne oturtmuşlar
ve kendileri de arkasında konuşlanmışlardı. Sınav sonunda tam 8 öğrenci Niğde’de bulunan 20. Kolordu’yu “gemi ile”
Ankara’ya getirmişti. En iyi bilen öğrenci! “kâmilen” kelimesini “gemiylen” diye okuyunca ortaya bu garâbet çıkmış ve
bizler de epeyce gülmüştük. Tabii ondan sonraki senelerde öğrencileri 2 grup, hatta 4 grup yaparak oturtmak gereğini de
canlı örneği ile anlamış olduk ve hep böyle yapıldı.

                                                               61
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68