Page 40 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 40
tarih çevresi
yurmaktan aciz kalmıştı22. Bu durumun ortaya çıkmasında III. Murad’dan sonra savaşların art arda kaybe-
dilmeye başlanması, Anadolu’yu kasıp kavuran celâlî ayaklanmalarının yarattığı sosyal ve ekonomik anarşi
gibi pek çok sebebin etkin olduğunu kabul etmek gerekir. Timar sisteminin tam olarak ortadan kaldırılışı
olarak genellikle 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ilanı tarihi kabul edilmektedir. Bu tarihten sonra bütün
askerlerin aylığı hazine-i hümayundan verilmeye başlanarak timar uygulaması ortadan kalkmıştır.
İslâm hukûkuna göre sultanın belli şartlar altında bir kısım araziyi mülk olarak verme (temlîk) hakkı
bulunmaktaydı23. Bu uygulama daha çok Rumeli’de Evrenosoğlu, Malkoçoğlu, Mihaloğlu gibi büyük akıncı
beylerine hizmetlerine karşılık uc eyaletlerden önemli toprak parçalarını mülk olarak vermek şeklinde uy-
gulanmıştı. Sultan I. İbrahim zamanında Cinci Hoca gibilere verilen mülk topraklar bu hakkın kötüye kul-
lanımı olmuştur. Bunun dışında babadan dededen ırs yoluyla devr alınan mülkler de bulunmaktaydı. Bunlar
daha çok şehir merkezlerinde ev, dükkân, değirmen gibi mülklerdi. XVI. yüzyıl boyunca mülk edinmenin
en açık işlediği yol “kendi baltasıyla açmak” veya çelti nehirleri ve değirmenler için “arak-ı cebîniyle ihdâs”
etmek yolu idi. Bu bakımdan Osmanlıda mülk olmadığı yolundaki genellemeler tarihî realitelere uygunluk
göstermez.
Gerek ırs yoluyla gerekse temlik yoluyla bir gelir kaynağına sahip olan kişiler genellikle bir süre
sonra bu mülklerini vakfa dönüştürmüşlerdi. Bu vakfa dönüştürmenin sadece “müsâdere” korkusuyla ya-
pıldığını söylemek de geçmişte önemli hayır eserleri meydana getirmiş bu insanlarımıza karşı bir haksızlıktır.
Yapılan vakıf eserlerine baktığımızda bunların aşevi, cami, medrese gibi kamu yararı güden eserler olduğunu
görürüz. Aksi halde bu şekilde kamu yararına çalışan vakıflar değil, geliri aileye yönelik “evlatlık vakıflar”
kurulurdu. Burada temlik yapan sultanla padişah arasında yapılmış sözlü bir mukâvelenin varlığı düşünüle-
bilir. Sultan bu temliki yaparken o vezirin, bu toprakların gelirini hayır işinde kamu yararına kullanacağını
bilmekte ve temliki bu amaçla yapmaktaydı24. XVI. yüzyılda ze’âmet veya timar olarak verilmiş bir kısım
dirliklerin daha sonra vakfa dönüştürüldüğünü ve bunlara “tahsîsat” türünden vakıflar dendiğini bilmekteyiz.
1527- 1528 yılı bütçesinde evkâf ve emlâk (mülkler) giderleri % 12 civarında idi25.
22 ID. 281 (1573), Sis İcmal Defteri, v.11b- 12’a arasında bulunan 1732 M. tarihli tashih emri. Belgenin tamamı için
bkz.: Yılmaz Kurt, “Sis Sancağı (Kozan- Feke) Mufassal Tahrir Defteri Tanıtımı ve Değerlendirilmesi II: Ekonomik
Yapı”, OTAM, 2 (1991), s. 192- 193.
23 Ömer Lutfi Barkan, Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı, Türkiye’de Toprak Meselesi, s. 231- 247.
24 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-I kadîme Arşivi Vakf-ı Cedîd Tasnifi’nde bulunan birçok vakfiyenin ba-
şında Sultanın mührünü hâvî temliknâmelerin birlikte ciltlenmiş olduğunu görmekteyiz.
25 Barkan, “Timar”, s. 807. İncelediğimiz Adana sancağında ise 1572 yılında toplam gelirin % 41’i padişah haslarına
ayrılırken vakıf ve mülk giderlerinin payı % 2,7 civarında idi. Bkz. Y. Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, s. 199.
38