Page 36 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 36

tarih çevresi

haslar da bulunmaktaydı. Bunların belli bir ölçüsü ve kuralı olmayıp zaman ve kişiye göre değişmekteydi.

          Bir de çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülen ve Yavuz Sultan Selim zamanında ortaya
çıkmış olan yurtluk ve ocaklık uygulaması bulunmaktaydı. Bu uygulama Osmanlı fethinden önce Müslüman
yerli beylerin elinde bulunan bölgelerde görülmektedir. Bu beyler Osmanlı hakimiyetini kendi istekleri ile
kabul ettikleri için yönetmekte oldukları topraklar bir tür eşkincilü mülk olarak kendilerine bırakılmıştı.
Bunlar herhangi bir nedenle görevden alındıklarında veya öldürüldüklerinde dirlikleri bir başkasına değil
oğluna veya kardeşine veriliyordu. Adana, Van, Diyarbakır gibi bölgelerde ve bir kısım Rumeli toprağında
bu uygulama Tanzimata kadar devam etmişti9.

          Genel bir sınıflandırma ile yıllık geliri 20.000 akça ile 100.000 akça arasında olan dirliklere ze’âmet,
bunlara sahip olan kişilere ise zaim denilmekteydi. Yukarıda değindiğimiz gibi yıllık geliri 20.000 akçadan
büyük olduğu halde timar olarak kayıtlı dirlikler bulunduğu gibi yıllık geliri 100.000 akçadan fazla olduğu
halde ze’âmet diye kayıtlı dirlikler de görülebilmektedir.

          İcmal defterlerinde bir sancağın has tahsislerinden sonra ze’âmet tahsisleri yer alır. “Ze’âmet-i Ali,
kethüda-i timar”, şeklinde bir başlıktan sonra ze’âmet gelirinin hangi köy veya mezra’alardan ne kadar akça
verildiği yazılır ve en alta da ze’âmetin toplam geliri belirtilirdi. Ze’âmet geliri birkaç ayrı nahiyeden veril-
mişse defter sıralamasında bu nahiye düzenine dikkat edilirdi. Bir yerin gelirinin bir kısmı bu zaime veril-
mişse bu gelir kaynağının başına “An karye-i Karacaviran” şeklinde kayıt düşülür ve hissesinin ne kadar
olduğu gösterilirdi.

          Eyaletlerde bulunan defter kethüdalarına ve eyalet defterdarlarına genellikle şehir merkezindeki
belli gelirlerden oluşan ze’âmet tahsis edilirdi. Rumeli defter kethüdasının ze’âmeti 81.416 akça, timar def-
terdarının ze’âmeti ise 50.000 akça idi. Bosna defterdarı 46.000 akça, Cezayir defter kethüdası 88.300 akça
ze’âmete sahiptiler. Osmanlı devletindeki ze’âmetlerin büyük bölümünü sefere eşmek karşılığında askerî
sınıftan olanlara verilmiş olan ze’âmetler oluşturmaktaydı. Ze’âmet tasarruf eden zaimler ya saray görevli-
lerinden veya o bölgenin ileri gelen kişilerinden idiler. Bunlar savaşa giderken, ze’âmet gelirlerinin her 5.000
veya 6.000 akçası için bir cebelü asker ve çadır vs. gibi diğer levazımatı kusursuz olarak götürmek zorun-
daydılar. Rumeli eyaletinde zaimler 5.000 akça için bir cebelü götürürken timar sahipleri her 3.000 akça
için bir cebelü götürmek zorundaydılar10.

          Ze’âmetlerin kılıç diye adlandırılan çekirdek kısmı 20.000 akça olursa bu tür ze’âmetler başka bi-
risine verilmek gerektiğinde parçalanmadan yine 20.000 akça olarak verilmek zorundadır. Bu yüzden bu tür
ze’âmetlere kılıç ze’âmet veya icmallü kılıç ze’âmet denilmekteydi. Bir kimsenin tasarrufunda 5.000 veya
10.000 akçalık bir timarı yapılan terakkilerle 20.000 akçaya çıksa buna da ze’âmet denilirdi. Ancak bu tür
ze’âmetler boşaldığında parçalanarak farklı kişilere dağıtılması mümkündü. Aynı şey ze’âmetlerde kılıç diye
tanımlanan 20.000 akçadan yukarısı için mümkün olmakta idi. Örnek olarak 50.000 akçalık bir timar boşal-
dığında (mahlûl) bunun 20.000 akçası birisine ze’âmet olarak verilir artan 30.000 akçası farklı kişilere terakkî

9 Kavânîn, s. 3; İlhan Şahin, “Timar Sistemi Hakkında Bir Risâle”, İÜEF Tarih Dergisi, 32 (1975), s. 923; Nejat Göyünç,
“Ocaklık Deyimi Hakkında”, XI. Türk Tarih Kongresi Tebliğler, Ankara 1994, s. 873- 877, Y. Kurt, XVI. Yüzyıl Adana
Tarihi, s. 30- 31.
10 Kavânîn, s. 13.

                                                      34
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41