Page 52 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 52

tarih çevresi

nın ilanı; ve taraf-ı âlinizden ise Yakacık Camii’nde,- Rüştü Efendi’ye de ya-
zıldığı üzere kendisiyle birleşerek- halkın Tanrı aşkının uyandırılması husu-
suna himmetleri rica olunur efendim (YA-MAY-K2-009 ve K6-082).

         Öyle görülüyor ki, o dönemde otuzdan fazla köyü bulunan Aybastı
Nahiyesinin sadece üç yerinde cami vardı: Merkez, Karay ve Yakacık. Bütün
halkın bu üç yerde toplanması isteniyor. Karay, altmışlı yıllardan sonra yapı-
laşarak belde haline gelecek, doksanlarda ilçe olacaktır (Kabataş). Yakacık’ta
ise zaman içinde Alankent adıyla bir belde kurulacaktır. Rüştü Efendi, o dö-
nemde Bolu Sancağı Mutasarrıfı olan, Nisan 1915’te ise Hüdavendigar Vila-
yeti Valisi olarak atanan Aybastı Çukurcaklı Ali Osman Bey’in kardeşidir
(Güley 1990:12-219).

         I. Dünya Harbi, devam ediyordu. Savaş boyunca Türkler, Çanakkale,
Kafkas, Sina-Filistin ve Suriye, Irak, Galiçya, Romanya, Makedonya, Hicaz-
Asir-Yemen, Libya ve İran cephelerinde sürekli çarpışacaktı... Ondan sonra
da Milli Mücadele başlayacaktı…

         İstanbul’a dönemeyen Mustafa Asım, 16 Haziran 1914’de babası
Mehmed Ağayı ebedi yolculuğuna uğurlayacaktı. Seferberlik ve harp yılları
toplumu yormuştu. Mustafa Asım, İstanbul’a dönmeye karar verir. Oğlu Se-
nai Yediyıldız, ailenin ve ülkenin o günkü durumu ile babasının İstanbul’a
dönme kararını ve sonuçlarını, 1981’de kaleme aldığı Hatırat’ında şöyle anla-
tıyor: “1330/1914 senesinin Temmuz ayında Aybastı’ya bağlı Perşembe Yay-
lası’nın Ortaköy Obası’nda dünyaya gelmişim. Benden bir buçuk sene sonra
bir erkek kardeşim daha dünyaya gelmiş. Umumi Harbin Türkiye üzerindeki
ağır etkileri, Türkiye’de sivil ve askerin başına çöken açlık, ücra köşelerde
devlet mekanizmasının yok oluşu ve idarenin gaddarların eline geçmesi, bun-
ların kasaba ve köylerde zalimce mazlum ve bîkeslere indirdiği darbeler, ül-
keyi kasıp kavurmakta... Bu olumsuz şartlarda ve bilhassa kendisine haksız
yere musallat olan Nahiye Müdürü Avni Bey’in şerrinden rahatsız olan ba-
bam merhum Dersiâm Müderrisi Mustafa Asım Efendi İstanbul’a gitmeye ka-
rar veriyor. Zaten kendisi İstanbul’da on iki yıl medrese tahsili görmüş, on iki
yıl da Beyazıt Külliyesi’nde dersiâm olarak görev yapmıştır. Dolayısıyla kur-
tuluşu buraya dönmekte aramaktadır. Dedem Mehmed Ağa, o günlerde yeni
vefat etmiştir. Misafir olduğu Ortaköy Obası’ndaki kayın pederi ve zamanın
kadısı Erzenzâde İbrahim Efendi’nin evinden bir gece yarısı babam İstanbul’a
gitmek üzere yola çıkar. Hâlen sağ olan emekli imam Tahir Eren’i de yanına
arkadaş alır. Bu bir maceranın başlangıcıdır”.

         “Babam merhum, Perşembe’nin Ortaköy Obası’ndan ayrıldıktan sonra
Bozcalı ve Çataloluk yaylalarını ve buraların dağ ve tepelerini aşar. Niksar is-
tikametini geçer. Sonra talihsizliğin ikinci bir darbesi olmalı ki eşkıyalara
rastlar. Üzerindeki parasını ve elbisesini alan eşkıyalar, kendisini de sağ böğ-
ründen bıçakla yaralarlar. Bir hayırseverin evinde bir gün bir gece yaralı ola-
rak misafir kalır. Bir merhamet sahibi babamı bir öküz arabasıyla Samsun’a
götürür ve hastaneye yatırır. Bir ay tedavi altında kalan babam taburcu olduk-

                                        56
   47   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57