Page 56 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 56

tarih çevresi

amlardandı34. Dersiamlar İstanbul’da olsun taşrada olsun çeşitli görevlere ge-
tirilmekteydi. Dersiamlık unvanına sahip müderrislere haric, dâhil vb. medre-
se dereceleri padişah iradesiyle verilebilmekteydi. Mesela Fatih Camii dersi-
amlarından Medine Mahmudiye Medresesi müderrisine maaş tahsisatları ve
terfi hakları saklı kalmak üzere mahreç payesinin verilmesi Sultan Reşad’ın
bir iradesiyle sağlanmıştı. Bütün bu faaliyetlerin yönetimi Ders Vekâleti'ne,
dolayısıyla meşihat makamına verilmişti. Dersiamlar İstanbul’da bağlı bulun-
dukları büyük camilere nispetle adlandırılıyorlardı: Fatih, Süleymaniye ve
Bayezid dersiamlarından gibi… Dersiamlar cami derslerini umumiyetle sabah
namazı ile öğle namazı arasında verirler, halka açık olan bu derslere her ke-
simden birçok kimse katılırdı. Meselâ, Rumeli kazaskeri Hasan Refet Efendi
(öl.1874) evvelce Meşihatta Başkâtip iken ve Tarihçi Lutfi Efendi (öl.1907),
Fatih Camii dersiamlarından Yerköylü Hoca Ali Efendi'nin sabah derslerine
devam etmişlerdir (Tarih, XIV, 70). Mustafa Asım’ın da kendisi dersiamken
başka bir dersiam Âlûsî’nin derslerine devam ettiğini yukarıda belirtmiştik.
Darülfünunun ilk açıldığı dönemde muhtemelen Dersiamlık geleneğinin bir
devamı olarak bazı derslerin hoca efendiler tarafından halka açık olarak veril-
diği bilinmektedir. Paris’te, Collège de France’da, tanınmış bilim adamları,
haftada bir saat, halka açık ders anlatırlar. Osmanlılardaki dersiamların cami-
lerdeki halka açık dersleriyle Collège de France’daki uygulama arasında tarihî
bir etkileşimin olup olmadığının araştırılması gerekir. Cumhuriyet'in ilk yılla-
rına ait Diyanet teşkilatında dersiamlara da yer verilmiş, özellikle taşra teşki-
latında dersiamlar müftü ve müftü müsevvidinden sonra üçüncü sırayı almış-
tır. Bu unvana sahip olanlara kanunla devlet bütçesinden maaş bağlanmıştır.
Hayat boyunca unvanlarını da korumuşlar, maaşlarına karşılık da bulundukla-
rı yerlerde halkı aydınlatma görevlerine devam etmişlerdir…

          Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlılardan aldığı en büyük miras, insan-
dır, toplumdur, milletin kendisidir. Osmanlı ulema sınıfına mensup, İstanbul
Bayezid dersiamlarından birisi olan Mustafa Asım da onlardan biridir. Birinci
Dünya Harbi’nden itibaren ömrünün on yılını bir kasabada, on beş yılını ise
doğup büyüdüğü köyünde, Osmanlı döneminden devraldığı kitaplarıyla bir-
likte, çevresini aydınlatmaya ve insan yetiştirmeye gayret ederek geçirmiştir.
Onun mensubu olduğu donanımlı dersiamlar grubu, Türkiye Cumhuriyeti
devletinden de teşvik görmüştür35. Meselâ bu ulemadan bir diğeri olan Ahmet
Hamdi Akseki, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, medreselerin ıslahı konusunda
fevkalade gayret göstermiştir. O, 1922’de Ankara’ya gelir. Şer’iye ve Evkaf
Vekâleti Umum Müdürlüğü’ne atanır. 1923’te medreselerle ilgili bir rapor
hazırlar. Burada İstanbul’da yığılan dersiamların Anadolu’ya geçmesinin sağ-
lanması konusunda çözümler önerir. Ahmet Hamdi Akseki, Tedrisat Umum
Müdürlüğü görevi sırasında medreselerin yeniden yapılandırılması konusunda
büyük emek harcamış ve başarılı da olmuştur. Mesela medreselere onun gay-
reti sayesinde İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça dersleri konulmuştur.
Atatürk 5 Ocak 1923 tarihinde Konya’da Latife hanımla birlikte Dârü’l-
Hilâfe medreselerini teftiş etmiştir. Yanlarında Ahmet Hamdi Akseki de var-
dır. Atatürk oradan ayrılırken kendisine teşekkür eder, takdirlerini bildirir ve

           34 Bir belgeyi “Bayezid Mûciz Dersiamlarından Ordulu Mustafa Asım” yaza-
rak imzalamıştır (YA-MAY-K2-061).

           35Bu konu ile ilgili olan 3656 Sayılı Kanunun geçici 4. Maddesine göre (D)
cetvelinde yer alan dersiamların müktesep hakları saklıdır.

                                    60
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61