Page 50 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 50

tarih çevresi

herhangi bir unvan veya devletten maaş istemiyorum. Memleketime giderek
babamın hizmetini yapmak, duasını almaya çalışmak kararındayım, dedim.
‘Oğlum Mustafa Efendi bu ikinci imtihana girmezsen sana hakkımı helâl et-
mem’ diyerek imtihana girmem konusunda ısrar etti. Kendisine sonsuz hür-
metim olan hocamın üstatlık hakkını helâl ettirmek ve emrini yerine getirmek
için imtihana gireceğime söz verdim’.

          ‘İkinci imtihan ilan edildi. Çok sıkı bir imtihan olacağı anlaşılıyordu.
İmtihan komisyonu hem şeyhülislamlıktan ve hem de maariften gelen üyeler-
den müteşekkildi. Ayrıca imtihan salonu polis ve zabıtalarla çevrilmişti.
Adaylar imtihana tek tek alınıyor, giriş kapısından alınan talebe başka bir ka-
pıdan çıkarılıyordu. Çıkanlar diğer talebelerle sureti katiyede görüştürülmü-
yordu. Bunun için gerekli tedbirler alınmıştı. Birinci imtihanda okutulan
Arapça bir ibârenin harekelenmesi hususunda meşihat ve maarif komisyonları
anlaşamamış. Her iki heyetin okuyuş şeklinin de kabul edilmesini kararlaş-
tırmışlar. Hatta iptal edilen birinci imtihanda muvaffak olanların hakkını gö-
zetmek üzere, Usûl’den (en-nazratü’l-ûlâ…) ibaresinin bulunduğu sahifenin
okutturulması kararlaştırılmış. Böyle bir disiplin içerisinde devam eden imti-
han sırası bana geldi ve içeri girdim. Her iki imtihan heyeti karşılıklı yerlerini
almışlar. Ortalarındaki masa üzerinde ders kitapları mevcut… Evvelâ ibâre
okutturuluyor. Bi-inâyeti’l-lahi Teâlâ besmele, hamdele ve salvele ile okuma-
ya başladım. İbârenin yarılarında, her iki heyetin mutabakat edemediği yere
gelmişim. Hocamdan öğrendiğim gibi okudum. Maarif heyetinden biri olmadı
dedi, durdum. Ortada bir sükût… Tekrar satırın baş tarafından itibaren aynı
şekilde okudum. Satırın sonunda durdum. Yine sükût. Satırı baştan tekrarla-
yıp da heyetler arasında mübayenet olan ibâreyi yine evvelki okuduğum şe-
kilde okuyup durakladığımda, bizim Ders Vekili geç oğlum geç dedi. Böylece
imtihanım devamla sona erdi. Neticesinde, birinci derecede muvaffakiyetim
bildirildi’.

          “Babam bu hikâyesini işte böyle anlatırdı. O senenin ders yılında gö-
reve başlamak zorunda olan peder, bir ay memlekete izinli gelir. Eski çürük
bir evde duran dedem Mehmed Ağa’ya bir evlat hizmeti olmak üzere, şimdi
kardeşlerimin durduğu evi başlatır.”

          Görüldüğü gibi, burada sözlü anlatımla rivayet edilen bilgiler resmi
yazılı belgelerle doğrulanmaktadır. Üstelik olayı yaşayan bir kişinin, onu özel
duygularıyla bize yansıtması, oldukça ilgi çekici olup yaşanan hayatın arka
planınını anlamamıza yardımcı olmaktadır.

                                                    *
          Mustafa Asım, yukarıda da belirtildiği gibi, Haziran 1914’te, fırsat
buldukça her zaman yaptığı gibi, geriye dönmek üzere İstanbul’dan Hoşka-
dem’e geliyor. Dönmek üzere gelmiştir ama ülkenin ve ailenin şartları dönü-
şüne imkân vermemiştir. Bir arkadaşı 16 Ocak 1915 tarihli bir mektubun da,
eşyalarını kendisine emanet edilenlerle birlikte medresedeki odasından bir
hamal ile binanın dershane kısmına taşımış olduklarını yazıyor. Demek ki bu-
günlerde medresede ders yapılmıyor. Daha sonra araştırdığında, buradaki eş-
yanın Çorlulu Ali Paşa Sânî Medresesi’nin on numaralı hücresine kaldırılmış
olduğunu öğrendiğini bildiriyor ve şöyle diyor: “Eşyanızın kâffesinin mevcut
olup olmadığını bilemem. İnşallah zayiat yoktur” (YA-MAY-K4-045).

                                     54
   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55