Page 67 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 67

tarih çevresi

varılmaktadır. Bu küçük meydanda her türlü balık satılmaktadır (Nerval, 2002: 2). Yazara göre, İstan-
bul yakasında bulunan Eminönü’ndeki balık pazarı ile Beyoğlu’ndaki balık pazarını karıştırmamak
lazımdır (Nerval, 2002: 247). 1655 yılında İstanbul’a gelen Fransız seyyah Thevenot, kentin balık
pazarını övgüyle anlatırken şu ifadelere yer vermiştir:

                “Galata limanında, dünyada olabilecek en güzel balıkhane bulunmaktadır.
                Burası her iki tarafında balıkçıların bulunduğu bir sokaktır. Dükkânlarında
                bu kadar çok balığı sergilemeleri şaşırtıcıdır. Orada her çeşit taze ve ucuz
                balık vardır.” (Thevenot, 1978: 127).

Salomon Schweigger, seyahatnamesinde, Tuna’dan çıkarılan özellikle de mersin ve morina balıklarının
oldukça büyük olduğunu belirtir. Öyle ki mersin ve morinaların on sekiz ayak22 boyunda ve boylarına
göre iki, üç ya da dört zentner23 ağırlığında olduğunu söyler. Hatta verilen bu ölçülerden daha da büyük
olanlarının avlandığına değinmiştir.24 Fransız bir doktor olan Antoine Olivier (1756-1814), 1790’lı
yıllara ait bilgileri içeren “Türkiye Seyahatnamesi”nde, balık tüketimi hakkında bilgiler vermiştir.
Yaptığı tespitlere göre, Karadeniz, Boğazlar ve Marmara’da balık her mevsimde bol ve çeşitlidir. Fakat
Türkler çok az balık tüketmektedir. Daha çok Avrupalı Rum ve Ermenilerin sofralarını süslediği için
bütün Şarkta balık çok az avlanmaktadır. İstanbul’da bile balık avı ticareti ile meşgul olanların sayısı
sınırlıdır. Burada söz konusu edilen ise taze balık ticaretidir. Yoksa Karadeniz’den ve bazı limanlardan
gelen tuzlu ve salamura balıklar adeta yok pahasına satılmakta ve fakir Rum, Ermeni ve Yahudiler
tarafından bol miktarda tüketilmektedir (Olivier, 1977: 64). Balık avlanma usulüne de değinen Olivier,
İstanbul ve civarında en çok görülen balık avlama usulünü şu şekilde anlatmıştır:

               “Balıkların bulundukları veya sürü ile geçtikleri bilinen yahut tahmin edilen
               yerlerde X şeklinde bir iskele kurulur, bu iskelenin dibine ve dört bir tarafına
               ağlar gerilir, balıkçılardan birisi bu iskelenin üzerine çıkıp denizin dibini gözle-
               meğe başlar, balık sürüleri ağların üstüne geldi mi vereceği bir işaret üzerine
               ağlar çekilmeye başlar ve balıklardan kaçamayanlar da ağların üstünde kalıp
               yakalanır.” (Olivier, 1977: 64).

Balıklar hakkında da bilgi veren Olivier, palamut balığının burada çok bol olduğunu ve bilhassa yaz
sonlarına doğru ve sonbaharda sürü ile yakalandığını belirtmiştir. Ayrıca barbun, mercan, levrek,
kalkan, dil balığı, tavuk balığı en çok görülen ve aranan balıklardır. Bunlardan başka İstanbul ci-
varında bazı kabuklu deniz canlıları da avlanmıştır. Özellikle istiridye bol ve çok lezzetli, midyeler de
pek büyüktür. Istakoz ise istenildiği kadar avlanabilen bir deniz canlısıdır. Eti, Güney Fransa’dakiler
kadar lezzetlidir. Yunus balıkları her mevsimde görülür, bilhassa rüzgârın güneyden estiği sakin ha-
valarda sürü halinde limana kadar gelirler ve suyun üstünde oynaşır dururlar (Olivier, 1977: 65). Ol-
ivier, Büyükada’da balık avını, bıldırcın veya tavşan avından çok daha faydalı görmüştür. Her yeme-
kte istiridye, midye, uskumru, palamut, kalkan ve bilhassa barbunya gibi cins cins deniz canlılarının
tüketildiğini belirtmiştir (Olivier, 1977: 69). Yine Midilli adasında tuzlu balık, havyar ve balık yumur

                                              67
   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72