Page 43 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 43

tarih çevresi

iç tarafında Rum zâdegânı ikamet etmekteydi.83 “Petrikapısı” da denilen bu kapı fetihten sonra da aynı
isimle anılmaya devam etmiştir. Bizans devrinde burada imparator ailesine mensup kadınlardan ba-
zılarının da kaldığı “Petriler” veya “Petra” adı verilen kadınlar manastırı vardı.84 Günümüzde kapıya
dair herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır.85

        18.Fener Kapısı: Eremya Çelebi’nin aktardığına göre bu kapının iç ve dış tarafında Rumlar
oturmaktaydı. Buradan kuzeye doğru Hasköy, Okmeydanı ve padişaha ait bir bahçe görülmekteydi.
Kapının iç kısmında Patrikhâne bulunmaktaydı. Patrikhane, o zamana kadar üç defa yer değiştirmişti.
İlk yer Büyük Konstantin zamanında inşa edilmiş Havariyun Kilisesi idi. Sultan Mehmed İstanbul’u
fethettikten sonra kiliseyi temelinden yıktırıp yerine kendi adını verdiği bir camii yaptırmıştır. Patrik-
lik makamı az aşağıda bulunan Panmakariston adlı kiliseye taşınmış, fakat bu kilise de Sultan Selim
zamanında Rumların elinden alındığı için patriklik makamı Fenerkapısı’ndaki bugünkü yerine nakle-
dilmiştir.86 Bu kapının eski adı “Porta Phari” olup Türkçede “Fener” anlamına gelmektedir. Kapının
yakınındaki mahalle Bizans devrinde “Fanari” olarak isimlendirilmekteydi Limanın bu kısmında, o
zamanlar bir fener olduğu tahmin edilmektedir. Kapı günümüze kadar gelememiştir.88

       19. Balat Kapısı: Eremya Çelebi’den edindiğimiz bilgilere göre Ayvansaray’a doğru olan bu
kapının dış tarafında Yahudiler, iç tarafında ise çeşitli milletlere mensup kalabalık bir halk kitlesi ika-
met etmekteydi. O dönemde Yahudiler, İstanbul’un her yerinde sahile yakın yerlerde oturmaktaydılar.
Burada yaşayan Yahudilerin nüfusu Hasköy, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Kuzguncuk, Üsküdar ve
Çengelköy’den daha çoktu. Aynı zamanda burası büyük bir iskele olup eşya yüklü gemiler buraya
yanaşırdı. Ayrıca buradan Kağıthane’ye ve İstanbul’un diğer semtlerine sandallar işlemekteydi.89

        İstanbul’un fethinden sonra yapılmış olan ve “Küçük Ayvansaray Kapısı” olarak da isimlendi-
rilen bu kapıya civarındaki Bizans sarayından dolayı bu adın verildiği tahmin edilmektedir. Bizans
müelliflerince “Porta Kiliomene” denilen kapının Ayvansaray İskelesi’nin yerinde olduğu rivayet
edilmektedir.90 Evliya Çelebi, İstanbul’un dört yerinde şişeci esnafı yani cam eşya yapan esnaf old-
uğunu söyledikten sonra bunlardan birinin de Ayvansaray Kapısı önünde olduğunu nakleder.91 Bu kapı
günümüze gelememiştir.92

          20.Ayvansaray Kapısı: Bu kapı civarında -zenginleri sahilde olmak üzere- Yahudiler oturuy-
ordu. Kapının iç kısmında, ayazması da olan Vlahernas Pania isimli harap bir kilise vardı. Sandal-
lar buradaki iskeleden Eyüpsultan’a gidip gelirlerdi. Burada, şişelerin ve camdan türlü türlü kapların
yapıldığı kârhâneler yer almaktaydı.93 Eremya Çelebi’nin eserinde zikretmediği Ayvansaray’dan sonra
Xyloporta isimli bir kapı daha vardır. Bu kapı Haliç sahilinde Vlakherna Sarayı’na en yakın kapı
idi. Evliya Çelebi’nin Eğrikapı’dan sonra “Eyyüb-i Ensari” adı ile zikrettiği kapı bu olsa gerektir.94
Buraya kadar bahsi geçen kapılar, şehrin sahil kapılarıdır. Eremya Çelebi, buradan sonraki gezisine
İstanbul’un kara kapılarını yani sahili olmayan altı kapısı ve semtlerini tanıtarak devam eder. Nitekim
hayali misafiri Vardapet Vardan’ı buradan itibaren kayıkla değil de atla gezdirir. Eremya Çelebi’nin
Vardapet Vardan’ı gezdirdiği kapılar şunlardır:

      21.Eğrikapı: Bu kapının iki kısmı tam karşılıklı olmadığı için Eğrikapı denmiştir. Eğri Kapı’nın
olduğu yerde sur iki kattı. Buradan Eyüp’e kadar olan bölgede Topçular ve diğer köyler vardı.

                                              43
   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48