Page 42 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 42

tarih çevresi

yapılmıştır.64 Eremya Çelebi’nin aktardığına göre burada imâretlerin fodla65 ’sına ve softa66 lar ile
askerlerin tayin67ine mahsus kurşunlu kapan yani büyük un dükkanları olup ekmekçiler unu buradan
temin etmekteydi. Kapının iskelesinde duran gemiler kuzeyden çok miktarda un getirirlerdi. Kapı
önündeki iskele darı, arpa ve buğday yığınları ile dolu olup ayrıca iskelede değirmen taşı, alât edevât,
kepek ve saman taşıyan birçok kayık bulunmaktaydı.68

     İstanbul’da halkın ihtiyacı olan ekmek yüz on kadar fırında pişirilirdi. Bundan başka fırınlarda
çörek, kata, kadayıf, baklava, simit, gevrek, peksimed, lavaş, çakıl fodla, Halep ve Şam böreği, gö-
zleme, francala, yağlı ve yağsız taze kuru lokma da pişirilirdi. Ekmekçiler kahyası, buradaki alış verişe
nezâret ettiği gibi İstanbul Efendisi ’nin69 burada ikamet eden nâib (vekil) i de bütün gün kayıtlarla
meşgul olurdu. Büyük çoğunluğu Ermeni olan ekmekçi ustaları pazar ve cuma gününün dışında her
gün erkenden Lonca’da hazır bulunurlardı.70 Deniz gümrüğüne nezâret eden Balık Emini de burada
ikamet ederdi. Kılıçbalığı, Karadeniz’den buraya getirilir Balık Emini’nin nezareti altında İstanbul’da-
ki balıkçılara dağıtılırdı. Biraz ileride de tüfek imal edilen bir tüfenghâne vardı.71 Unkapanı’nın Bizans
devrindeki adı “Porta Platea” dır. Kapı, bugünkü Unkapanı Köprüsü (Gazi Köprüsü)’nün yakınında
bulunan bir meydana açılmaktaydı.72 Bu kapı günümüze ulaşamamıştır.

       14.Cibâli Kapısı: Bu kapının iki tarafında evlerle birlikte Aya Nikola adında bir Rum kilisesi
vardı. Bu kiliseden dolayı burada Yahudilerle ile pek çok Rum ikamet etmekteydi. İskelesi, civar
halkının bütün ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü mahsulatla doluydu. Pek çok insan buradaki sahile
gezmeye gelirdi.73 İstanbul’un fethi sırasında Cübbe Alî veya Cebe Alî adındaki bir gazinin bu kapı
önünde şehit olmasından dolayı galat olarak bu kapıya Cibâli Kapı denmiştir.74 Cibâli Kapısı, Haliç
Surları’nın günümüze gelen tek kapısıdır. Burası İstanbul’un fethine tanık olmuş en eski kapılarından
biridir.75

       15.Ayakapısı: Eremya Çelebi’ye göre sadece bu kapının iskelesi yoktur. Bu kapının suru içer-
lektir. Sahilinde bir mumhânesi olan bu kapının inzibatından sorumlu bir kolluk bulunmaktaydı.76
Kapının bu isimle şöhret bulmasının sebebi, yakınında Aya Theodosia adında bir kilisenin varlığıdır.
Adından da anlaşılacağı üzere civarda bulunan ve bir azize ithaf edilen bir mabedin varlığından dolayı
kapıya bu isim verilmiştir. Bu kilisenin yortusu 29 Mayıs’tır. Rivayete göre 1453 yılının aynı gününde
kadınlı erkekli büyük bir halk kitlesi geceyi kilisede ibadetle geçirmiş ertesi gün bu kalabalık ellerinde
mumlarla evlerine giderken esir düşmüşlerdir.77 Bu kilisenin Osmanlı döneminde camiye çevrildiği ve
Gül Camii olarak isimlendirildiği yönünde rivayetler varsa da bu konuda kesin bir bilgi yoktur.78 Bu
kapı günümüze kadar gelememiştir.79

     16.Yenikapı: Müellifin kaydettiğine göre bu kapının önünde sandallarla dolu bir iskele vardı. Sul-
tan Mehmed ve Sultan Selim semtlerinin halkı buraya gelirdi. Konak ve bahçe sahibi okumuş efendiler
denizde sandal gezintileri yapmak için buraya inerlerdi.80 Cibâli Yeni Kapısı olarak da bilinen bu
kapı, İstanbul’un fethinden sonra açılmıştır.81 İnciciyan bu kapıyı Marmara sahilindeki Yenikapı’dan
ayırmak için “İçeri Yenikapı” dendiğini nakletmektedir.82

     17.Petro Kapısı: Surun burada açık olduğunu söyleyen Eremya Çelebi, kapıdan içeri girildiğinde
surun iki kat olduğunu belirtmektedir. Sahilde sıra sıra Rum evleri olup surun dâhilinde yani kapının

                                               42
   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47