Page 102 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 102

tarih çevresi

      “…Büyük Türk bana ne zaman ve nasıl ve kimin gemisiyle imparatorluktan ayrılacağımı
      soran birini gönderdi, bunları söyleyerek bu kişinin ve insanların ne kadar misafirperver
      olduklarını gördüm. Abartmadan söylüyorum ki hakkında bilgi verdiğim Büyük Türk 45
      yaşlarında olmalı, iyi görünümlü ve yakışıklı, tedbirli bir görünüşü olan, bakışları keskin,
      daha önce hiç görmediğim kadar dikkatli, 600 000 kadar atlı adamı olan biri idi.”15

    Sultan III. Murad’ın ihtişamını bu sözleri ile dile getiren Pero Tafur, İstanbul’da geçirdiği ikinci gün
Cenovalı bir tüccarın kendisini avdan dönen Sultan III. Murad’ın karşılama merasimine götürdüğünü
ve bu karşılamada gördüklerini anlatır. Seyyah at sırtında avdan dönen birçok adam gördüğünü ve
bunların sırtında kartal, atmaca, leopar, av malzemesi olduğundan bahseder. Ayrıca avlanan hayvan-
lar arasında çok sayıda sülün adı verilen, uzun kuyruklu, eti yenilen bir kuş cinsinin bulunduğunu ve
İspanya’da bulunan daha birçok kuş çeşidinin de avlanmış hayvanlar arasında yer aldığını belirtir.16

     Diğer seyyahlar gibi İstanbul’a “Pera” diye hitap eden Pero Tafur o dönem iki yüz bin kadar sa-
kini olan şehrin iyi korunan sur ve hendeklerle kaplı olduğuna dikkat çekmiş, şehirdeki manastır ve
kiliselerin muhteşemliğini anlatmıştır. Halkının çoğunluğu Yunan olan şehirdeki binaların tıpkı Ceno-
va’dakiler gibi görkemli ve yüksek olduklarından bahsetmiştir. Tafur seyahatnamesinde İstanbul’da
sahil boylarının daha kalabalık nüfuslu olduğunu, halkın sargılı yani kapalı olmadığına değinmiştir.17

     Anlattıklarına dayanarak Pero Tafur’un Türkler hakkında iyi bir gözlemci olduğunu söylemek
yerinde olacaktır. Nitekim kendisi de “Konstantinapol’de iken bir tek günü bile kaçırmadım…”, diyer-
ek gezip gördüğü her şeyi ayrıntısıyla ve hayranlıkla betimlediğini açıkça belirtmiştir.18

    İstanbul’un kalabalık ve en fazla nüfuzun deniz kenarında toplandığını belirten seyyah, Türklerin
çok iyi kalpli ama üzgün ve fakir insanlar olduklarına dikkat çekmiştir. Herhangi birisi öldüğü zaman
eğer gerekmiyorsa cenaze evinin kapısının yıl boyu açılmadığını, düzenli olarak şehirde ağıt gibi in-
lemelerin olduğunu söylemiştir. O da diğer birçok seyyah gibi sultan hakkında “Büyük Türk” diye
bahsetmiştir. Büyük Türk’ün Karadeniz kıyısı boyunca Konstantinopolis’in yakınlarına kadar uzun
yürüyüşler yaptığından bahsetmiş ve Despot ve Pera’dakilerin Büyük Türk’ün ülkeyi işgal edeceğini
bildiklerini ve kendilerini buna hazırlandıklarını söylemiştir. Kendisi de bu yürüyüşler sırasında bir
gün Büyük Türk’ü görmüş ve Türklerin savaş konusundaki korkusuzluklarından bahsederek onlara
hayranlığını şöyle dile getirmiştir:

      “Onu orada gördüğüm için oldukça şanslıydım ve onun savaşa gidişini gözlemledim, onun
      askerlerini ve atlarını. Fikrimce eğer Türkler askerleri ile batıya girmeye karar verirlerse
      onları kimse bundan geri döndüremez çünkü onlar birçok esaslı savaş istiyorlar.19

Tabi ki her seyyah seyahatnamesinde Türkler hakkında övgü dolu sözler kullanmamıştır. Seyyah
Philippe Du Fresne-Caneye 15 Ocak 1573 tarihinde İstanbul’da bulunduğu sırada ilk defa Türk ker-
vansaraylarını burada görmüş ve gördüğü bu yapıları otel diye adlandırmıştır. Seyahatnamesinde
kervansaraylardan, Osmanlı’da otelcilik yapan kimse olmadığı için varlıklı büyük devlet adamları
tarafından insancıl duygularla yaptırılan ve her dinden insanın gelip geceleyebileceği kamuya açık

                                             102
   97   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107