Page 99 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 99

tarih çevresi

dönemde seyahatnamelerin içeriklerini şekillendiren en önemli etken olmuştur. Dolayısıyla Osmanlı
İmparatorluğu’nun oldukça güçlü olduğu XVI. ve XVII. yüzyıllarda seyahatnamelerde Osmanlı hak-
kında olumlu kayıtlar tutulduğu görülmektedir. Buna mukabil Avrupa ise bu yüzyıllarda Osman-
lı karşısında siyasi ve askeri olarak daha geridedir. Bu açıdan bakıldığında her ne kadar taşıdıkları
haçlı ruhu bazı yerlerde seyyahların asıl fikirlerinin önüne geçmiş olsa da Osmanlı hakkında yazılan
seyahatnamelerin bazıları tarafsız yazılmıştır denilebilir. Nitekim XVIII. yüzyılın sonları ile XX. yüzyıl
başları seyahatnamelerde ülkenin coğrafi yapısı kadar diplomatik ilişkilerinin de kaleme alındığı
görülmektedir. Zira XIX. yüzyılda doruk noktasına ulaşan sömürgecilik hareketleri ve emperyalizm,
XIX. yüzyıl ve sonrasında kaleme alınan seyahatnamelerin içeriğini de etkilemiştir.4 Burada seyahat-
nameler hakkında değinilmesi gereken bir başka önemli konu da yapılan bu seyahatlerin ilk etapta
mektup şeklinde kaleme alınmış olmasıdır. XVI ve XVIII yüzyıllar arasında buna sıklıkla rastlanırken
bu yüzyıllarda mektuplar seyyahların yolculuk masraflarını karşılayan krala ya da soylulara hitaben
yazılmıştır. XIX. yüzyılda ise bu durum değişiklik göstermiş ve gelişen siyasi dünya kurallarından son-
ra mektuplar genellikle belli bir	 kişiye yazılmamış, yalnızca yolculuğu düzenli parçalara bölerek anlat-
mak için kolaylaştırıcı bir yöntem olarak kullanılmıştır. Michaud & Poujoulat tarafından yazılmış olan
yedi ciltlik Correspondence d’Orient (Doğu Mektupları) isimli gezi yazısı buna güzel bir örnek teşkil
etmektedir.5 Bununla birlikte XVI. ve XVII. Yüzyıl seyyahları daha çok efendileri tarafından Osmanlı
hakkında bilgi toplamak için gönderilen, eğitim düzeyi yüksek soylular ya da kent soyluları olduğu
görülmektedir. Bu durum da aşağı yukarı XVIII. yüzyıla kadar devam etmiştir.6

               XV-XVII. Yüzyıllar Arasında İstanbul’u Ziyaret Eden Batılı Seyyahlar,
                                                Ayasofya ve Türkler

    XV. yüzyılın ortasında Venedik’ten bir gemi ile Akdeniz’e açılarak Kudüs’e doğru yola çıkan Ber-
trandon De La Broquıère İstanbul henüz Bizans İmparatorluğu’nun elinde iken İstanbul’a gelmiştir.
Avrupa yakasını Konstantinapolis, Anadolu yakasını ise “Pera”7 olarak adlandıran Broquıère8 Bir hacı
gibi doğuya doğru yolculuk etmiş, ajan olarak araştırmalar yaptıktan sonra kara yolu ile ülkesine
dönmüştür. İstanbul’a yaklaşınca sadece Rumların bulunduğu ve Bizanslılar tarafından Pantichion adı
verilen Pendik kasabasında geceyi geçirmiş ve seyahatnamesinde buradan oldukça harap ve önem-
siz bir yer diye bahsetmiştir. Ertesi gün yanında ki tüccarlar ile Üsküdar bölgesine geçen Broquıère
burada denetleme yapan Türkleri gördüklerini ve Üsküdar’ın güzelliğini şu sözleri ile anlatmıştır:
“Akdeniz’de sefer yapan büyük tekneler Konstantinopolis’e yanaştıkları gibi Pera önüne de geliy-
orlardı. Bu şehir çeşitli semtlerden meydana gelmişti ve içinde meskûn yerlerden çok boş araziler
bulunuyordu. Bizim Saint-Georgeusun kolu adını verdiğimiz Boğaz üzerinde, Pera’nın karşısında yer
alan ve Escutary (Üsküdar) adını taşıyan bir kasabaya geldim. Burada yer alan Saint- Georgia kilisesi
Birlikte olduğum tüccarlar ve ben beraberce Boğazı geçtik; burada geçişleri denetleyen ve ödenmesi
gereken vergileri denetleyen Türkler vardı.” Broquıère burada ayrıca Gayrimüslimlere karşı Türklere
verilen bir ayrıcalığa değinir. O dönem eğer Hıristiyan bir köle Türklerden kaçar Pera’ya sığınırsa ve
Türklerde onu geri isterse köle tekrar Türklere veriliyormuş. Broquıère de bunu Türklerin serbestliği
diye tanımlamış aslında bir nevi eleştirmiştir.9 Seyyah İstanbul’da kaldığı süre içerisinde şehre hayran
kaldığını gizlememiş bunu da seyahatnamesinde açıkça dile getirmiştir:

                                             99
   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103   104